Tuesday, June 4, 2013

SURİYE VE TÜRKİYE'DE YAŞANAN SÜREÇ ÖZGÜRLÜĞE DEĞİL, SUNNİ İSLAM'IN HEGEMONYASINA GİDER.

ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA SİYASAL SUNNİ İSLAM'IN POSTALLARI ALTINDA İNLİYOR!
 

Sunnici AKP rejimi, yeşil sosyalizmi savunan Kaddafi'nin devrilişinde son anda büyük rol oynadı, - Kaddafi'ye vurucu darbeyi indiren  Misrata alanındaki aşiretlere, ağır silahlar ve aşırı dinci militanlar, Suriye örneğinde olduğu gibi Türk ordusunca, 'yardım gemileri' ile sağlandı. Sunni Libyalı aşiretler, AKP desteğinde iktidara geldiler...
AKP rejimi baştan beri Mısır'da Müslüman kardeşler örgütünü destekledi. Sunni'ci siyasal İslamcılar Mısır'da da iktidar oldular.
AKP rejimi, Tunus'da aynen Mısır gibi siyasal İslamcıları destekledi ve iktidara gelmeleri için gerekli yardımları yaptı.
Sunni AKP rejimi, Bahreyn'de Şii muhalafeti bastırmak için ilkel aile diktatörlükleri olan Suudi, Kuveyt, Arap emirlikleri ve Katar'ın yanında yer aldı. Türk rejimi Irak'da Şii'lerre karşı Sunni Arap ve Sunni Kürtleri yanına çekerek orada da Sunni hegemonyasının restorasyonuna çalışıyor.
Suriye alanına dönersek,  gerçeklik olan, azınlık topluluklar olarak Kürtler ve Alevi'lerin Suriye ve Türkiye'deki durumlarının hemen hemen aynı oluşudur. Aleviler, her iki ülkede de azınlıktırlar.
1925 yılında Mustafa Kemal’in çıkarmış olduğu yasayla Alevilik yasaklanmıştı. Aleviler kendi inançlarını yaşayamadılar. 1960’lara kadar Aleviler toplanamazdı. Cem yapamazlardı. Cem yapmak yasaktı. Cem yapabilmeleri için köyün etrafına nöbetçiler yerleştirilirdi. Cemler gizli yapılırdı.
1990 yıllarına kadar bu ülkede Kürt olmak ‘ta suç sayılıyordu. Kürtçe kaset bile çıkarmak suçtu. Kürtçe bir kaset çıkarmanın yolu cezaevinden geçerdi. Ahmet Kaya “Kürtçe bir klip yapacağım” dediği için hakkında onlara yıl hapis istendi. Osmanlı da oyun çoktur. Dün Alevileri Sünnileştirmek için çakma Ehl-i Beyitler yetiştirdiler, günümüzde ise Kürt’leri Türkleştirmek için “köy korucusu” yetiştirdiler. Ve bugün köy korucularının görevi ne ise o dönemlerde Anadolu Alevi’sinin yoğun olarak yerleştiği bölgelere gönderilen Ehl-i Beyitlerin görevi o idi Alevileri Sünnileştirmekti.
Türk ordusunda ki Alevi kökenliler, 'barışçıl' yollan temizlenirken, Suriye'de bunun silahla olacağı gerçeği göz ardı edilemez, gerisi benzer bir tablo! Şu anda AKP' yi destekleyen geniş Alevi kitleleri kendilerini bekleyen felaketlerin farkında değiller!
1200 ile 1700 yılları arasında Anadolu topraklarında resmi rakamlara göre 850 bin Alevi Osmanlılar tarafından katledildi. 1700 yıllarından sonra, Osmanlılar katliamlarla bitiremedikleri Alevileri asimile etmek için yeni bir oyun sergilediler. Özel olarak 800 dolaylarında çakma Ehl-i Beyt dedeler yetiştirdiler. Bunlara Ehl-i Beyt unvanını verdiler. Alevilerin yaşadığı bölgelere göndererek "esas Müslüman biziz" propagandasını yaydılar. Bununla da yetinmediler var olan Kuran-ı Kerim için “bu gerçek değil gerçeği Mısır’dadır, Kuranda namaz yoktur, cami yoktur. Ali namaz kılmazdı, yolumuz Ali'nin yoludur” söylemiyle zaman içinde Alevileri, buna inandırdılar.
Osmanlı’nın Anadolu’yu istila ettiği yıllardan beri, “Kızılbaş” olarak adlandırılan Anadolu Alevilerinin “Katli vacip, malı namusu helal” fetvaları ile yüz binlerce Alevi katledilerek bugüne gelinmiştir.
Üç asır Osmanlılara direnen Aleviler, çok ağır bedeller ödediler. Yavuz Selim Katliamı’ndan sonra, Aleviler zorunlu olarak -kerhen de olsa- İslam’ı kabul etmiştir. O tarihten sonra Alevileri Müslümanlaştırma politikası izlendi. Merkezine insanı koyan bir inancı yanlış yere oturtmaya çalıştılar. O kadar ileri gidil ki, Ali ile Ömer, Yezid ile Hüseyin’in arasındaki iktidar kavgasını ‘’Alevi Yolu’’ diye Alevilere anlatıldı. Amaç: Bu yolla Alevilere İslam’ı benimsetmek ve asimle etmek!
Altı yüz seksen yılında Hüseyin’in Kerbala’da Yezid tarafından katledilmesi, Anadolu Alevilerinin zihinlerini bulandırmak ve Alevileri asimle etmek için en etkin bir silah olarak kullandılar. Bundan da başarılı oldular. Öyle ki Aleviler Anadolu’da İslam’a direnen kendi pirlerini bile anmaz oldular.
Alevi olmayan, namaz kılarken öldürülen Ali, camide çıkmayan oğlu Hüseyin’i Alevi yaptılar. Alevileri kendi değerlerine yabancılaştırdılar. Alevileri asimle etmek için “esas Müslüman Alevilerdir” propagandasını en etkin bir biçimde kullandılar. Milyonlarca Alevi’yi Sünnileştirdiler.
Öyle ki zamanla sistem ‘’kendi Alevi’sini’’ yarattı. Sistemin Alevileri ‘’Cuma günleri namaz kılmak Aleviler için farzdır’’ propagandasını yaptılar. Alevileri camilere götürdüler. Müslümanlığı reddeden camiye gitmeyen Aleviler katledildi. Bugün de sistem bazı Alevilere bazı imkânlar tanıyarak, kullanmaya devam ediyor.
Dünya’nın hiç bir yerinde, insanlar Atalarını katledeni, inancına zulüm yapanı, inançlarına yasak getireni, dergâhlarını kapatan kişiyi asla sevmezler. İnançlarını yasaklayan kişinin resmini evine ve ibadet ettikleri yere asmazlar. Kendi cellâdını çocuklarına kurtarıcısı gibi göstermezler. Aleviler bu hatayı yaptı.
Biz atalarımızın düşmüş olduğu hataya asla düşmeyeceğiz. Geçmişimize bakıp ders çıkarmak zorundayız. Dostumuz kim, düşmanımız kim çocuklarımıza anlatmak zorundayız. Bunu anlatamazsak dün atalarımız katledildi, bugün bizler, yarın’da çocuklarımız katledilir. Alevileri dün Osmanlı katletti bugün ise Kemalizm…
Mustafa Kemal Cumhuriyeti kurarken, en büyük desteği Alevilerden almıştır. Mustafa Kemal kendi sistemini kurduktan sonra, 1925’de meclis’te özel bir yasa çıkararak, Alevileri yok saydı. Alevi dergâhlarının tamamını yasakladı. Alevilere ihanet etti. Bununla kalmadı Alevilere yönelik yeni katliamlar gerçekleştirdi.
Dersim’de on binlerce alevi katletti. Atalarımız kendi ibadetlerini yaşayamaz oldular. Yeni nesil bunları bilmez. Bir köyde Cem yapılacaksa, köyün bütün giriş çıkışları kontrol altına alınırdı. Nöbetçi bırakılırdı. Devlet görmesin diye. 1990 yıllarına kadar Alevi gençlerin çoğu Cem nedir bilmezdi. Ne acıdır değil mi? Böyle bir zulüm olur mu? İşte Kemalizm budur. Ama çocuklarımız bunu bilmiyor.
Mustafa Kemal, Sünni bir inancı savunuyordu. Bugünkü diyanetin temelini o attı. Camileri serbest bıraktı, ‘’Devletin resmi dini İslam’dır’’ dedi. Alevi dergâhlarını yasakladı. Nüfus cüzdanına din hanesini ekleyerek; Alevileri Müslüman gösterdiler. Bugün Tayyip Erdoğan ‘’Türkiye’nin yüzde 99 Müslüman’dır, ibadet yerleri Camidir ‘’diyebiliyorsa Alevilerin kimliklerine Müslüman yazıldığı içindir.
Mustafa Kemal Irkçı, faşist, Turancı, Sünni mezhebine dayalı Faşist Türk devletinin temellerini attı ve geliştirdi. Bu ülkede yaşayan başta Kürt ulusu olmak üzere herkesi yok saydı. ‘‘Ne Mutlu Türk’üm’’ diyerek herkese tek tip elbise giydirdi. 1925’de Alevi dergâhlarını kapatan yasayı çıkarınca atalarımız yeterince tepki göstermemiştir.
Var sayalım ki o zaman koşullar buna müsait değildi. Sindirilmiş bir Alevi toplumu vardı. Sessiz kalındı. Peki, Alevilerdeki Kemalizm hayranlığını nasıl açıklayabiliriz? Atalarımız hata yaptılar, hala bu yanlışta diretenler var. Dergâhlarımızı kapatan, Dilimizi, inancımızı yasaklayan Mustafa Kemal’i bize yanlış tanıttılar. Yazıktır günahtır. Doğruları anlatmak, hem insanlığın hem de inancımızın gereğidir.
Hani bir söz vardır; insanlar kendi cellâdına âşık olur mu? Diye. Evet, Aleviler kendi cellâtlarına âşık oldular. Bugün her Alevinin evinde ve Cemevlerinde Mustafa Kemalin ve Ali’nin resmi var. İşte bugün Alevi gençleri bunu sorguluyor.
Hangi Alevi’ye sorsan;
‘’Şeriata karşı mısın?’’
‘’Evet, karşıyım’’ der.
Ama hiç kimse şu soruyu kendisine sormadı. Ali kim? Ali nasıl bir yol izlemiş yaşamı boyunca Aleviler için ne yapmış? Ali, Muhammet, Ebubekir, Osman ve Ömer’den sonra şeriatı en güzel tatbik eden kişidir. 4. Halifedir. Şeriatın egemen olmasında en çok onun emeği vardır. Alevilerin düşman olarak gördükleri 3. Halife olan Ömer in de kayınbabasıdır.
Güneş balcıkla sıvanmaz, masal anlatarak okur- yazarı olmayan temiz kalpli insanları, yıllarca İslam’ın cenderesine hapis ettiniz. Onları kandırdınız. Ama artık yolun sonu göründü. “Alevilik İslam’ın Özüdür” diyenler sistemde beslenen sistemi karşılarına almak istemeyen tuzu kuru olan, kendi aslını inkâr edenler. Alevi gençleri bunların kim olduklarını artık biliyor ve tanıyor.
Bugün Alevi gençliği hem tarihi ile hem de hurafecilerle hesaplaşıyor. Aleviler için yeni bir süreç başladı. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Okuyan, araştıran, sorgulayan bir gençlik yetişmektedir. Osmanlının Alevileri asimle etmek için, “Esas Müslüman Alevilerdir” gerçekleri yansıtmadığını Alevi gençliği görebiliyor ve sorguluyor.
Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Alevi gençleri kendi tarihleriyle yüzleşiyor. İslam’dan binlerce yıl önce var olan bir inancı İslam la birlikte var olmuş gibi gösterenleri yargılıyor.
Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Aleviler İslam’ı değil kendi inancını yaşayacaklar.
 Baasçılar daha önce Arap ırkçılığı altında insan bile kabul edilmeyen Kürtler'e, onları karşılarına almamak için beklenmedik bir şekilde otonomi verdiler. AKP- sivil Asker zinde güçler, bu taktiğin tuttuğunu görünce kendileri de hemen 180 derece çark ederek, 35 yıldan beri en büyük düşman diye ilan ettikleri PKK'yi yanlarına aldılar, lider diye lanse ettikleri kişiyi de yeni görevler verdiler. Suriye örneğini kopya etmeye çalışmaları, bu iki ülkedeki durumun benzerlği konusunda yeterli bilgiyi sunuyor. Kemalizm ve onu temsil eden devşirmeci kalıntısı ordu sayesinde kurtulduklarını sanan Alevi kitleler, önümüzdeki dönemde hızlandırılacak siyasal islam proje-planlarının hedefleri olacaklardır. Sahte dedeler ve Alevi örgütlerine verilen sus paylarının sonu görünüyor. Sunni siyasal İslam tekçi olduğu için, Alevilerin varlıkları konusunda endişe duymaları ve Sunnileşen bir orduya da artık güvenememeleri, yeni tercihleri gündeme getirecektir.

MEZHEP KAVGALARI ÖZGÜRLÜK  DEĞİL, BÖLÜNMEYİ GETİRİR!

AKP rejiminin Suriye'deki mezhep kökenli çatışmalarda yer alması, başka devletleri de kışkırtıp alevleri sağa sola üfürmesi, Türkiye' nin geleceğini belirleyecektir. Alevi Sunni çatışması hızla Türkiye'ye doğru yol alıyor!
Şimdilerde Suriye ve Irak'ta yeniden alevlenen geleneksel mezhep kavgalarının hiç bir toplum veya millete özgürlük getirmeyeceğini 1400 yıllık geçmişe dayanarak idda etmek yerinde olacaktır.
Ali-Ömer-Osman-Ebubekir arasında başgösteren taht kavgalarına dayanan bu hizipleşme 1400 yıldan beri milyonlarca insanın ölümüne yol açtı. Ortadoğu'da Hristiyanların mirasına konarak yayılan Müslümanlık, onların bölünüp hizipleşmesini kopyalamakla kalmadı, üstelik bunu en uç noktaya götürerek, çok adi, tamamıyla kriminal bir ortam yarattı. Ali, Osman, Ömer, Bekir ve diğer Arap aşiret liderleri arasındaki rant kavgalarında sağ çıkan olmadı, bunlar birbirlerini öldürmekle kalmadılar, yığınla insanıda kutsallık adına felaketlere sürüklediler...
İslam'ı kuran guruplar tamamıyla aşiret ve aynı soydan gelen kabilelerin şimdiki mafya örgütlenmesi dışında özel bir durumları yoktur: yöntemleri  ilkel bir metot olan kan bağı kurmaya dayanıyor, yani herkes birbirinin kızını alarak vererek mafya örgütlenmesine giriyor...

Görüldüğü gibi Ali, Ömer, Osman, Ebu Bekir, Muaviye ve Yezid hepsi birbirine basit şekliyle kan bağı kurularak bağlanmış.

Muhammet, Ebu Bekir'in damadı.
Muhammet, Ömer'in damadı.
Osman, Muhammed'in damadı.
Ali, Muhammed’in damadı.
Ömer, Ali'nin damadı.
Muaviye, Muhammed’in kaynıdır.
Yezit, Muhammed'in kaynı olan Muaviye'nin oğludur.
Bu durumda
Osman’ın ve Ali'nin çocukları Hz. Muhammed'in torunlarıdır.
Ömer'in, Ali'nin kızı Gülsüme'den doğan çocukları Ali'nin torunlarıdır. Gülsüme Ali'nin kızı, Muhammed'in torunudur.
Ömer'in çocukları Muhammed'in kayınlarıdır.
Osman, Ali'nin çocukları, Hasan ile Hüseyin'in teyzesinin eşidir.
Muaviye, Ali'nin eşi Fadime'nin dayısı.
Yezid, Hz. Muhammed’in kaynının oğludur.
Muhamet'in  632 yılında ölümünden sonra, Ebu Bekir halife oldu. Onun zamanında fetihler devam ederek; Bahreyn, Irak’ın bir kısmı ve Suriye’nin bir bölümü fethedildi. Yağma ve talanlarla iştahları açılan Arap kabileleri artık durmak bilmiyorlardı...İslâm'la birlikte Arap Yarımadası'nda otorite olan Vahabi kabilelerin kendi aralarında ki kan davaları, müstakil olarak birbirinden intikam almaları durdurulmuş, önlerine yeni hedefler konulmuştur. Gasp, soygun, içki, kumar, fuhuş, hırsızlık, yetim malı yemek, kan dökme, intikam, yalan, kin, haset, kibir dışında hiç bir iyisi olmayan acımasız Arap kabilelerin önlerine konulan bu yeni hedeflerle, dikkatleri komşu ülkelerin zenginliklerini yağma ve talana çekilmiştir.

Egoist Arap liderlerinin Muhamet'in mirası için başlattıkları kanlı kavgalar biçim değiştirerek devam ediyor...Halifeliğe soyunan Arap liderleri it dalaşında can vermelerine rağmen, ortaçağın karanlığında yaşayan Ortadoğu ve Afrika kabileleri onlarda ''kutsallık'' yaratarak İslam mezheplerini oluşturmuşlardır.
Başlangıçta asalak Bedevi'lerin aktif rol oynadıkları bu rant kavgalarının politik ve askeri stratejileri temelinde şekillenen fraksiyonlar-hizipler ortaçağ karanlığında milyonlarca insanı etkilerine alarak bütün kıtaları sardı. Göçebe Orta Asya Türk'lerinin de zorla bu hiziplere çekilişi, Arap yağma talan ideolojisinin dünyadan izole edilmiş bu türden ilkel boy, soy ve soplara aşılanması, başka halkların İslam adına köleleştirilmelerinin hak olduğu, Bizans ve Pers alanlarındaki zenginliklere zorla el koymanın mübah olduğu, bunun ''Allah'ın Müslümanlara verdiği bir rısk'' olduğunun din iman adına propoganda edilişi, bu mezheplerin çığ gibi büyümesini beraberinde getirdi... Yağma ve talandan pay almaya çalışan ilkel kitleler her zaman bu mezheplerden birine yaslanıyor, Müslümanlık da hızla büyüyerek bölgeye hakimiyetini sağladı.
Bugün Türkiye’de müslümanlaşan yerli halkların eski çöl örf ve adetleri Araplar’dan daha şiddetle savunmaları Arap milliyetçiliğinin ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Müslümanların başı Erdoğan’ın eğer Ali önderliği kabul edilyorsa bende Aleviyim derken neye parmak basıyor? Abbasi döneminde kaleme alınan Buhari, Müslim gibi Ehli-Sünnetin benimsediği hadis kitapları, yine aynı dönemde kurulup, yayılan Hanefi, Şafi , Maliki, Hanbeli gibi mezhepler Arap milliyetçiliğini kitlelere sünnet ve sevap nitelendirmeleriyle yutturmuşlardır.
Hiristiyan ve Jahudi zenginliklerini ele geçirmek için İslam denen yeni bir dinin yaratılması tamamıyla Arap aşiretlerinin savaş stratejisinin ideolojik-politik temelini oluşturdu. İdolojik alanda çoğu yaşlı karısı tarafından geliştirilen bu sistemin kaderi tarihteki benzerlerinden farksız oldu. Muhamet’in ölümünden sonra ganimet gelirlerinin azalması orduda memnuniyetsizlikler ve isyanların başlamasına neden oldu. Osman döneminde yaşanan bu olaylar sonucunda terör faaliyetleri başlamıştır. Ele geçirilen ganimetlerin paylaşım sorunu, mevki ve çıkarlar,taht kavgaları karışıklıklara ve daha fazla yağmalama anlamına gelen fetihlerin durmasına neden olmuştur. Osman iktidar kavgasında öldürüldü. Ali halife seçildi, Osman’ın katilleri iyi örgütlenmişti…Karşı kliğe yaslanan Muaviye ve Ayşe, Ali’nin halifeliğini tanımadılar. Bu resmen politik bir kavgadır, bunun neresi kutsallık içeriyor. Ali Osman kavgası, o dönemin aşiret reisleri arasındaki kavgalar, mafia çetelerinin dalaşmalarından farksızdır. Ayşe’nin önderliğindeki Mekke grubu ile Ali grubu arasında Cemel Savaşı yapılmıştır. Taht için herşeyi göze alan çete liderleri arasında yapılan bu savaşı Ali kazanmıştır. Muaviye’nin başını çektiği Şam grubu ile Ali arasında Sıffin Savaşı yapılmıştır. Hakem Olayı’ndan sonra iktidar kavgaları yoğunlaşmış, daha fazla siyasal gruplar ortaya çıkmıştır. Ali’de hayatını iktidar kavgasında, yağma ve talandan ele geçirilen ganimetlerin paylaşım kavgasında yitirmiştir. O dönemin bütün Arap liderleri bu türden taht kavgalarına bulaşmış ve birbirlerini acımasızca katletmişlerdir.
Sadece haca gitme adı altında örgütlenen ve yıllık Türkiye bütçesinden daha fazla gelir sağlayan İslam hac ticareti göz önüne alındığında Suudi Bedevilerinin ve diğer Arapların kılıççı Ali’ye tapmaları normalin ötesinde olağanüstü derecede önemli ekonomik politik çıkarları öngören çekirdeksel bir işlevdir. Avrıupa’da yaşayan Türklerin hac görevi adına Suudi bedevilerine bıraktığı yıllık haraç ortalama 5.8 milyar Euroyu bulmaktadır. Buna karşılık Türklerin Araplaştırılması için bin bir ad altında faaliyet gösteren İslami örgütler yalnızca Almanya da 11 000 e yakın cami kurup Türkiye’nin avrupadan kovulmasının alt yapısını sağlamaktadırlar.
Konu bu kadar açık iken AKP liderlerinin Suudiler desteğinde, Suriye'ye saldırı planları yapmaları, oraya onbinlerce terörist örgütleyip sokmaları, bu cellatların yağcılığını yapmaları, bedavadan bunlara daha fazla etki alanlarının yaratılmasını sağlayan idolojik politik süreclerde yer almaları bir suçtur.

 
SUNNİ  İSLAM
 
Türkiye'de Sunni mezhebi yoluyla Müslümanlık tekelini ellerinde tutan cemaat ve tarikatlar, islam'ın yeniden yükselişini hızlandırma sürecinde eski silahlara yeniden sarılıyorlar.
Ortadoğu'da Sunni islam'ın hegomonyasının klasik anlamda yeniden restorasyonu için daha kanlı mücadelelerin kaçınılmazlığı sözkonusudur. Suudi'lerin haram paraları ile palazlanan bin bir çeşit örgüt, çürümüş kokuşmuş bazı Batılı liderlerinin desteğinde feci şekilde silahlanmaya devam ediyor.
Türkiye'de halkın çoğunluğunu oluşturan Türk Sünni Müslüman kitlenin Alevi ve Kürt kökenli yurttaşlara bakışındaki çarpıklıklar, ayrımcılık ve piskolojik baskı artarak devam ediyor. Şöyle ki; eskiden İslamcılık perspektifin belirlediği entelektüel fanus içerisinde mezhepçilik olarak  hemen hemen tümüyle olumsuzlanırdı. İlerleyen ülke için bir fazlalıktı bu. Tarihin çöplüğünde yok olması bekleniyordu. Ama bu beklenti boşa çıktı. Son çeyrek asırda iyice ivme kazandığı üzere İslamcılık kamusal hayata geri döndü.
Bizdeki İslamcılık tartışmasının merkezinde Sünni İslam var. Sünni İslam kamusal hayatı donuklaştıran, hatta belli ölçülerde yozlaştıran katalizör bir güç gibi iş görüyor. Özellikle İslamcılık-erkek eşitliği, farklı inanç ve düşüncelere saygı ile devlet ya da aile gibi kurumlara atfedilen kutsallık gibi nitelikler bakımından Sünni İslam eşitsizlikçi, antidemokratik ve otoriter bir kültürün yeniden üretimine yardımcı olmaya devam ediyor..
 
Aleviler üzerinde baskı olduğu kabul edilmelidir. Bugün Türkiye’deki 20 milyonluk Alevi kitle üzerinde, Osmanlı Devleti zamanından gelen ve halen sosyal, kültürel ve psikolojik ağırlıklı olarak süren ağır bir baskı vardır. Bu baskının adını, açık yüreklilikle koymanın zamanı gelmiştir. 
Alevi kitle bugün bile Alevi olmaktan korku duymaktadır. Türkiye radyo ve televizyon istasyonları, Alevi kitlenin varlığını esasen kabul etmiyor.
Suudi Arabistan veya Suriye örneğinden farksız olan Diyanet örgütü, son yıllarda, Alevi köylerine cami yapmak, imam göndermek gibi, bilinçli bir baskı yöntemi daha geliştirdi. Kendi varlığından başkasına tahammül edemeyen zihniyetin bu uygulamasına son verilmezse Suriye örneği iç savaşlar kaçınılmaz olacaktır. Aleviler, Osmanlı kalıntılarının yapmak istediklerini şimdilik korku içerisinde sesizce takip ediyorlar, ama bu yaklaşan fırtınanın varlığının inkarı değildir.
Suriye üzerinden mezhep kavgasına katılan AKP rejimi, ''özgürlük hürriyet'' adına Suudi ve Katar'dan gelen milyarlarların şarhoşluğu ile, Orta doğu'yu kan gölüne çevirecek senaryoların baş aktörü olmak istiyor. Türkiye'de islamın dışında başka dinlere geçenlerin zülme uğradığını bilmeyen yok! 1913 lerde Osmanlı nüfusunun yüzde 36 sını oluşturan Türkiye Hıristiyanlarının kökü getirildi. Bugün Türkiye'de yüzde yüzlük Müslümanlığı savunan AKP rejiminin, Suriye'ye özgürlük getirme yalanlarına kanmak saflıktır. Kendi ülkesinde hiç bir hak hukuk tanımayan Katar, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi en kötü diktatörlüklerin başka ülkelere özgürlük getireceklerine inanmak kadar aptalca bir şey olamaz.
AKP' nin bugün takip ettiği çizginin mezhep - hizip - tarikat - aşiret temelinde oluştuğu ortada olmasına rağmen, çıkar peşindeki bazı kesimlerin takkiyelerine şaşmamak mümkün değil! Türk ırkçılığı ile Arap milliyetçiliği olan islam ideolojisinin karışımından yeni siyasal ideolojisini oluşturan AKP yönetimine göre ''Avrupalılık'' siyasal olgusu fazla özgürlükler içerdiğinden kökten dönüştürülmelidir.
AKP İktidarının, ülkeyi ele geçirerek, devleti kendine göre yeniden tanzim ederek zaman içinde dışa yönelmeyi, komşu ülkelere saldırmayı hedeflediği belli oldu! "Siyasallaştırılmış Teologlar (İmam Hatipliler) devri"dir bu devir. Siyasi teoloji anlayışının, "dinsiz" seküler politika ve politikacılardan daha temiz ve isabetli olduğu (çünkü Allah'la ilişkili olduğu vs.) efsanesi çökmeden yeni hedeflerle  kitlelerin elde tutulması gereklidir..
Türkiye’nin iktidar partisi AKP, yonetiminin 12. yılına girerken laik ve demokratik bir ülkeden bahsetmek abestir. AKP bürokrasiyi kendi kontrolü altına geçirerek Türkiye’nin temel kimliğini değiştirmiştir. Bugün, Avrupa Birliği’ne katılma retoriğine karşın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırıp Müslüman kardeşler, Hamas, Hizbullah gibi karanlık oluşumlarla dostluklar geliştirmiştir. Türkiye’nin bu radikal dönüşümün ardında sadece AKP’nin siyasi makinası değil, 8 büyük cemaat- tarikat - tekkenin de ortak olduğu uluslararası politik İslamın gücü vardır.
Bugün Türkiye’de 164 bin cami var. Yani, her 410 vatandaşa bir cami düşüyor. Din iman adına Türkiye bir beton yığınağına çevrilmektedir. Diyanet İşleri Bakanlığı’nın harcamaları yediye katlanmıştır. Din işleri bakanlığı harcamaları AKP’nin iktidarı sırasında 5.3 katrilyon liraya çıkarılmıştır. Bu bakanlığın bütçesi diğer sekiz bakanlığın toplam bütçesinden daha büyüktür.
Postmodern ümmetçi hareket, bugün muazzam bir güç haline gelmiştir. Medyadan, MİT, ordu ve polis teşkilatına, ticari alanlardan, eğitim kurumlarına kadar inanılmaz örgütsel ağlar oluşturulmuştur. Bu son derece iyi düşünülmüş, iyi hesaplanmış ve büyük bir soğuk kanlılıkla hayata geçirilmiş bir kuşatma stratejisidir. İslam, yeniden bir yayılma taktiği olarak kullanılıp ülke “toplu hipnoza” sokulmuştur.
İslam gibi bir din veya devlet anlayışı, Osmanlı'da olduğu gibi her alanda baskı zulmün alt temellerini oluşturmaya devam ediyor. Osmanlı Devleti bünyesinde sistemli razia hareketleri ile zayıf olan  azınlıkların toplu katledildiklerini görmekteyiz. Aynı şekilde şimdiki politik islamın hızla her alanda dengeleri lehine çevirerek Irkçı tekçi esaslar üzerinde yeniden formasyon kazanarak aynı icraatları devam ettirme azminde olduğunu gözlüyoruz. Asimile devam ediyor, ötekileştirilerek, kendi kimliklerine düşman edilme devam ediyor. Yerli Anadolu halklarının inkar edilmesi, herşeyin İslamist Arap ve Orta Asya göçebelerinin Anadolu'ya ayak basmalarına indekslenmesi hala devam ediyor. Kürtler'in ve Alevi'lerin Arab' ın kılıcı ile Müslümanlığı kabul etmeleri onların yüzyıllar süren bu tarihsel esirliklerinin de maddi temellerini oluşturmuştur..
Siyasal İslamcıların başat olmayacağı bir Türkiye ve Suriye, Alevi toplumunun savunduğu bir seçenek olmasına rağmen, bunu pratikte gerçekleştirmek zor olacaktır.. Erdoğan’ın ABD ziyareti bunu göstermiştir. Bu açıdan Türkiye yönettiği politik İslamcıları bölgede petrol alanlarına yayılmak için ana güç olarak elde tutacaktır. Bu politika Kürtlerin çıkarlarına terstir. Sistem içinde yer almasını düşündükleri güçler içinde kendi işbirlikçilerini öne çıkarmaya çalışıyorlar, fakat bu kısa vadeli bir oluşuma yöneliktir. Özellikle Irak alanındaki Kürtlerin devletleşmeye doğru hızla yol almaları, bütün Kürdistan'da yükselen uyanış, PKK' ye hakim olan işbirlikçilerin, özel harple çalışan Abdullah Öcalan'ın MIT ve Kontrgerilla ile beraber uydurdukları sahteliklerle Kürtleri kandırmaya çalışmaları da sonuç vermeyecektir. Eğer hiçbir ırkçı siyasal islam gücün hegemon olmadığı bir Türkiye ve  Suriye isteniyorsa Kürt' lere ve Alevi'lere mutlaka bir statü tanınmak zorundadır. Çünkü bu inkarcılık, özgür ve demokratik yaşamlarını tanımama ancak bir kesimin hegemon olduğu koşullarda olabilir.

Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

----------------------------------------------------------------------
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
Nizamettin Duran
A. Demir
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel



http://www.change.org/petitions/turkiye-buyuk-millet-meclisi-vekillerin-ayr%C4%B1cal%C4%B1klar%C4%B1n%C4%B1n-artmas%C4%B1n%C4%B1-sa%C4%9Flayan-yasan%C4%B1n-iptalini-istiyorum#

No comments:

Post a Comment