Ein volk ein reich ein führer
AKP rejiminin başını çeken Erdoğan, Musolini gibi makyavelist uygulamalarla, askeri rejimleri aratmayan yeni bir polis devletine doğru hızla ilerliyor. Esasen Türkiye 1970 lerden itibaren bir polis ve asker devleti olarak şekillenme sürecine sokuldu. Toplam polis sayısı sürekli artarak 350 000' ni geçti. Politik islamcılar, onlarca tarikat ve cemaat eşliğinde askeri darbelerin de kendilerine sağladıkları olanaklardan faydalanarak devletleşmelerini tamamladılar. TSK, köy koruyucuları ve paramiliter güçler bir bütün olarak AB üyeleri devletlerin toplamından daha fazla bir kitlesel güçle ülkeyi kıskaç altına almış durumdadırlar. Türkiye 1930'ların Almanya'sı olma yolunda hızla ilerliyor.
Osmanlı
İmparatorluğu'nun suç ve günahlarının bu mirasçısı olan İslami gericilerimizin
hırslarının, gerçekte sahip oldukları olanak ve kapasitenin çok daha ötesinde
olduğu belli.
Erdoğan'ın ırkçı
söylemleri Musolini ve Hitler'den
farksız:''Erdoğan,
“Biz Afyonkarahisar’dan çıkarken tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet
dedik. Bunlar bizim kırmızı çizgilerimizdir. Biz Türkiye’nin dört bir yanında
bunu söylüyoruz” dedi....Güçlü
millet istiyorsak bunun olması lazım. ..., Bizim genç ve dinamik nüfusa
ihtiyacımız var. O da buradan geçiyor. '' '..tek
ırk, tek devlet, tek lider anlamina gelen Almanca nazi kılıbını
kopyalan Erdoğan
bunu 80 yıl sonra devam ettiriyor!
Sadece
Kemalist'lerin dikenli telleri arkasında değil, Führer Erdoğan'ın, "tek vatan",
"tek dil", "tek ırk, tek din" sloganları
şimdi her yerde çınlamaya
başladı.
Türlü türlü komplolar, faili meçhul cinayetler, kışkırtmalar, başta muhalifler
olmak üzere giderek tüm toplumu kuşatan izleme-gözetleme gibi gelişmeler,
gerçekte bunayan sistemin kendini ayakta tutabilmek için giderek korkunç bir
Büyük Birader’e dönüşmesinin kaçınılmazlığını göstermektedir.
' Tek Bayrak?Türk bayrağı.Tek Devlet?Türk devleti.Tek Millet?Türk Milleti.Tek
Dil?Türkçe' sloganları ile diktatörlüğünü pekiştirmeye çalışan AKP Türkiye'yi
kan gölüne çevirmekte kararlı görünüyor...
R.T.
Erdoğan Türkiye’yi Hapishaneye Çevirmiştir
Türkiye’de
her dönem muhalif kesimler tutuklanmakta, işkenceden geçirilmekte ve
cezaevlerine operasyonlar düzenlenerek tutuklular katledilmektedir. Bu iktidar
döneminde de bu politika aynı şekilde devam etmektedir. Yine on binlerce insanın,
sendikacının, avukatın, gazetecinin, seçilmiş siyasetçinin zindanlara tıkıldığı
bir süreçten geçmektedir.
Arada sırada çete dalaşmaları olsa da temel yasalar ve sistemin ana güçleri
aynen kaldı: şimdi Siyasal İslamcılar aynı anayasayı kullanarak, aynı işkenceci
polis ve askeri kullanarak zulme devam ediyorlar...Özel
yaşamlar, telefon konuşmaları her şey herkesin elinde koz olarak kullanılan
baskı ve tehdit unsuru haline getirilmiştir.
Rejim
bekçiliğine soyunmuş teror ve zulüm mekanizması aynen zamanın İttihat-Terakki’si
gibi kendilerini en kötü ihtimale (bir bölünme sürecine) hazırlıyorlar. Bu
çerçevede iç savaş aygıtına, Osmanlının çöktüğü ve TC’nin kurulduğu süreçtekine
benzer bir misyon ve şekil kazandırılmakta olduğu anlaşılıyor. Bu kesimler,
zamanında Ermeniler ve Rumlara yapılanların bu kez de Kürt ve Aleviler için
gerekli hale gelebileceği üzerine birtakım hesap ve hazırlıklar yapmaktadırlar.
Bu hazırlıkların rengi, bazı illerin muhtemel pogrom provaları için pilot
bölgeler olarak seçilmiş olması, Kürtlerin “sürülmesi”, “kısırlaştırılması”,
Sunni Türkler'e en az 3 çocuk yapma zorunluluğu,
gibi
Nazi söylemlerinin ayyuka çıkması gibi olgulardan iyice anlaşılmaktadır. Bunları
yapanların patolojik vakaymış gibi ele alınması tarihten hiç ders alınmaması
anlamına gelir.
R.T.
Erdoğan Soykırımcıdır
Türk
devletinin tarihi aynı zamanda soykırımlar tarihidir. Anadolu’da yaşayan farklı
kültür ve inançları bir zenginlik olarak görüp, geliştirmek bir yana “tehdit”
olarak görüp yok etmek istemiştir.Başta Rumlar, Kürtler, Ermeniler olmak üzere
farklı ulus, milliyet ve azınlıklara karşı soykırım uygulamıştır. 1915 Ermeni,
Êzidî, Süryani, Keldani’lere karşı, 1938’de Dersimlilere ve kuruluşundan
günümüze kadar Kürtlere yönelik soykırım politikası süre gelmiştir.
Çamlıca'da, Taksim'de
camiye ihtiyaç yok. Gösteriş uğruna siluet
mahvediliyor.
İşgalci
barbar kitleler
İstanbul'un tarihi
silüetini zaten yeterince değiştirdiler. Bu dev caminin amacı gerçekten ibadet
için değil, bunca cami varken Erdoğan'ın kalkıp 20 000 kişiyi barındıracak
böylesine dev bir cami için emir vermesi, Osmanlı padişahlarının şan ve
şöhretlerinin sembolleri olan bu beton yığınlarını, gösteriş için, kendisi için
kopyalamasından başka bir şey değildir.
Balkanlar’da;
Osmanlı sömürgeciliğinden kurtulmak isteyen mazlum halklar, bağımsızlık
mücadelelerine başladıklarında; Türkler ve Osmanlılar tarafından
müslümanlaştırılan, Arnavut, Boşnak, Ladino ve Çerkezlerden oluşan kitleler
Anadolu’ya göç ettiler.
Balkanlardan
gelenler, amansız bir savaştan kaçarak Anadolu’ya sığınmışlardı. Gelenler bir
daha yer ve yurtlarından göç etmemek için kendilerine kalıcı ve güvenli bir yurt
edinme amacındaydılar.
Ne varki o
zamanlar Anadolu’da Rum ve Ermeniler, Kürdistan’da; da Kürtler yaşıyorlardı.
Bu durum
yangından canını kurtarmak için evinin penceresinden atlayan birinin; sokaktan
geçmekte olan kişilerin başına düşmesine benzeyen bir durumdu. Tabii gelenler
sadece sokatan evine giden adamların başına düşmekle kalmadılar. Sokağın
(Anadolu’nun) binlerce yıllık sakinlerini de etnik temizliğe uğrattılar.
İtihatçılar bu
işin çözümünü kendileriyle birlikte
getimişlerdi. Bu çözümde tek
vatan, tek millet, tek bayrak, ve tek dil şeklinde
formüle ediliyordu. Bunun için Rumlar mübadele edilecek, Ermeniler techir ve
Kürtlerde asimile edileceklerdi. Bu görev; Enver, Talat, Cemal paşalar ve
Bahattin Şakir tarafıdan uygulamaya başlandı. Bu şahsiyetlerin tümü de
Balkanlardan gelen ırkçı - milliyetçilerdi.
Anadolu’yu; tek
vatan, tek millet, tek bayrak ve tek dil formülüyle
türkleştirmek için başlatılan göç ve katliam operasyonları; yüzbinlerce Rum’un;
Yunanistan ile mübadele edilmesine ve 1, 5 Milyon Ermeninin katledilmesiyle
sonuçlandı. Enver, Talat, Cemal ve Bahattin Şakir dörtlüsü; Kürtlerin asimile
edilmesinini göremeden bu dünyadan ayrıldılar.
Onların yarıda
bıraktığı görevler Kemalistler tarafından devralındı.
Türkiye
Cumhuriyetini Kuran Kemalistler; Kürtlerin hak, adalet ve kendi kaderlerini
tayin haklarını tanıyacaklarına, onların zayıf ve yaralı olmalarından
faydalanarak yavaş yavaş Kürdistan’ı işgal etmeye başladılar.
Kürtler bu
işgali kabullenmeyerek 1925 yılında Şeyh Sait Efendinin önderliği altında
direnişe geçtiler. Direniş; Sovyetler Birliği ve Fransızların; Kemalistlere
verdiği desteklerle yenilgiye uğratıldı. 48 Kürt önderi darağacına çekildi.
Binlerce Kürt köyü yakıldı, yıkıldı ancak Kürtler yılmadılar. 1928’de Hoybun
cemiyetinin hazırladığı Ağrı Dağı direnişine başladılar. Kemalistlere karşı
verilen son Kürt direnişide 1938 de Şeyit Rıza önderliğinde Dersim’de verildi.
Desimli Kürtler katledildiler, yenildiler ancak diz çökmediler.
O tarihten sonra
Türkiyedeki devlet ve siyaset tamamen Balkanlardan gelen ırkçı-milliyetçi
kadrolar ve elitler tarafından yönetildi. Kürtler üzerinde şiddetli baskılar ve
asimilasyon uygulandı. Kürt şehirlerindeki demografik yapılar değiştirildi.
Kürtlerin varlığı inkar edildi. Adalet ve demokrasi isteyen Kürtler zindanlara
dolduruldular, işkencelerden geçirildiler.
2000 li yıllara
gelindiğinde AK Parti adalet ve demokrasi vaad ederek iktidara geldi. Yıllarca
Kemalist diktatörlük altında inletilen kitleler verilen
vaadlere inanarak AK Partiyi desteklediler.
Kürtler AK
Partiye; hiç kimseye vermediği ölçüde destek verdiler. Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde ilk defa Anadolu’lu kadroların yer aldığı bir hükümet kurulmuştu. Ne
var ki bu durum çok fazla sürmedi. Tayib Erdoğan’ın etrafında toplanan Balkan
kökenliler; AK Partiyi avuçlarının içine alarak; dede ve babalarından yadigar
aldıkları tek vatan, tek millet,
tek bayrak ve tek dil gibi
ırkçı- milliyetçi formülü; AKP' nin ana çizgisi haline getirdiler...
Tayibb Erdoğan;
gittiği her toplantıda Balkan milliyetçilerinin düdüğünü çalmaya başladı.
ERMENİ MEZARLIĞI’NA PARK VE APARTMAN KARARI DAHA ÖNCE DE SORUN OLMUŞTU!
1930' lerde
İçinde Ermeni kilisesi bulunan Surp Agop alanı istimlak ediliyordu.
Kanuni Sultan
Süleyman'ın aşçısı Manuk Karaseferyan’ın padişahı komplodan kurtarması ile
Ermeni cemaatinin eline geçtiğine inanılan, 1560’ta İstanbul'da yaşanan büyük
veba salgını ile mezarlığa dönüşen büyük arazi yüzyıllar sonra el
değiştiriyordu.
Ermeni toplumunu
rahatsız eden kararın ardından iki kısma ayrılacak olan mezarlığın ön tarafında
yani tramvay caddesinde 7 parça arsa apartman yapılmak üzere satılacaktı.
Belediye burada küçük küçük binalar inşasına izin vermeyecek, arsaları ancak
büyük apartmanlar yapmak isteyenlere satacaktı. Bu arsaların arasında birer
yeşil saha bulunacaktı. İkinci kısım Taksim Meydanı’ndan başlayacak olan gezinti
yolunun devamı olacaktı.
İşte bu
Ermeni ve Rum'ların kemiklerinin gömülü olduğu yere bir cami, gezeğenin en
büyüğü en pahalısı, muhteşem bir cami kurulacak ve adı da Erdoğan camisi
olacaktı. Böylece Erdoğan, başkanlığını, kendisini ondan sandığı, yolundan
gittiği Osmanlı sultanlarının devamlılığını sembolleştiren, yüksekliği
onlarınkini geçecek minarellerin gölgesinde mehter marşları ile ilan edecekti.
Hünkarımızın Sunni Müslüman'ların önderliği sevdası şimdilik tehlikeye girdi!
OSMANLI
TORUNU ERDOĞAN!
Osmanlı
dönemini hayal eden Erdoğan'ın ortak hareket ettiği Arap ülkelerinde halk zulüm
va baskı altında inim inim inliyor. Erdoğan'ın Kuzey Afrika'da Sudan, Fas ve
diğer ilkel Sunnici İslam diktalarını desteklemesi hangi özgürlüğe tekabul
ediyor?
Osmanlıcı
R.T.Erdoğan kendisine karşı çıkmayan Sunni İslamcı diktalara karşı değil,
onların koruyucusudur.
Demokratlık
postuna bürünen AKP rejimi başta Suudi Arabistan, Kuveyt, Sudan ve Katar olmak
üzere yeryüzünün en zorba şeriatçı diktatörlüklerinin yandaşıdır, onların
desteğinde Suriye iç savaşında ki görevlerini tamamıyla yerine getirmektedir.
Suudiler,
Kaddafi ve Esad gibilerini yaramaz çocuklar olarak gördükleri için onları
istemiyorlar. Yoksa Libya'ya veya Suriye'ye hürriyet getirmek değil...! Nitekim
tüm bu ülkelerde Suudi ve AKP desteğinde aşırı dinci diktalar inşa edilmiştir.
AKP, Suudi barbarlığının kendilerine verdikleri görevlerden hangi özgürlüğü
anlıyorlar! Abdullah Gül, yeşil sermayenin merkezi olan Arap bankaları birliğini
en uzun yönetenlerdendir. Şimdiki AKP rejimi Sunnici İslam diktatörlüklerinin en
büyük destekçisidirler.
İslâmi bankacılık, özellikle Suudi Arabistan ve diğer ülkelerde, örneğin
Bahreyn'de kurulan İslâmi para kurumları, esas olarak "Kara Bankacılığı"
sistemiyle çalışır. AKP bu kirli paralarla palazlandı. Tarih'te en fazla kara
para AKP döneminde aklanmıştır. Afganistan ve Pakistan'dan Türkiye'de ki köy
koruyucuları denetiminde Avrupa'ya uzanan uyuşturucu hattı
AKP döneminde tam hızla
çalışmaya devam etti.
Kirli İslâm paraları ülkede cirit atarken, Rabıta'nın yanında Faysal Finans' ı boş durmadı. Merkezi Cenevre kenti olan 55 İslâm bankasının üst örgütü Dar-al Mal-al İslâmi tam birçok Uluslu para kapitali şirketidir. Faysal Finans da bu örgüte bağlıdır. Yani çok uluslu şirketler grubunun Türkiye'deki düzenin bir parçasıdır.
Üçüncü örgütün adı: Al Baraka'dır. Türkiye'deki kolu ise Al Baraka-Türk'tür. Suudi merkezlidir. Özal ve Topbaş ailelerinin ortaklığı vardır. Başkan yardımcılığını ünlü Topbaş adlarından biri; Mustafa Topbaş yapmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın da soyadı Topbaş'tır. Kurulun diğer adları ise; Türkiye'de Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, AKP'lilerin ve de Başbakan'ın Kemal abisi diğeri de Talat İçözdür.
Bir başka kurum ise,44 İslâm ülkesince gerçekleştirilen İslâmi Kalkınma Bankası'dır. İç tüzüğüne göre; "üye ülkelerin tekil veya kolektif toplumsal ve ekonomik gelişmelerini Şeriat ilkelerine uygun olarak artırmak" ana hedeftir.
Suudi Arabistan, Türkiye tarikat- cemaatler aracılığıyla sokulmuştur. Parasal ilişkiler bu kesimin hizmetiyle ve karşılıklı desteğiyle sağlanmıştır. İslâmi sermayenin girişine izin veren Özal ailesidir. Özcan ve Topbaş ailelerinin bir kısmı "nurcu", bir kısmı da Nakşi Erenköy cemaatindendirler.
İçerisinde tarikat-cemaat sermayedarlarının da bulunduğu bu yeni sermaye kesimi, ilk kez hatırı sayılır bir ekonomik güce sahip bağımsız bir güce dönüşüverdi. İşte yeşil ya da İslâm Emperyalizminin güçlenip, yayıldığı ve aranan olan oluverdiği bir merkez...
AKP yönetimi; başlı başına bir sermaye grubudur. Ailenin, Suudi finansmanı ile tarikat 'anamalı'nın ya da parasını bağdaştırarak siyasi ve ekonomik açıdan nasıl yükselişe geçtiğidir. Çoğu Nakşibendi'dir.
Kirli İslâm paraları ülkede cirit atarken, Rabıta'nın yanında Faysal Finans' ı boş durmadı. Merkezi Cenevre kenti olan 55 İslâm bankasının üst örgütü Dar-al Mal-al İslâmi tam birçok Uluslu para kapitali şirketidir. Faysal Finans da bu örgüte bağlıdır. Yani çok uluslu şirketler grubunun Türkiye'deki düzenin bir parçasıdır.
Üçüncü örgütün adı: Al Baraka'dır. Türkiye'deki kolu ise Al Baraka-Türk'tür. Suudi merkezlidir. Özal ve Topbaş ailelerinin ortaklığı vardır. Başkan yardımcılığını ünlü Topbaş adlarından biri; Mustafa Topbaş yapmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın da soyadı Topbaş'tır. Kurulun diğer adları ise; Türkiye'de Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, AKP'lilerin ve de Başbakan'ın Kemal abisi diğeri de Talat İçözdür.
Bir başka kurum ise,44 İslâm ülkesince gerçekleştirilen İslâmi Kalkınma Bankası'dır. İç tüzüğüne göre; "üye ülkelerin tekil veya kolektif toplumsal ve ekonomik gelişmelerini Şeriat ilkelerine uygun olarak artırmak" ana hedeftir.
Suudi Arabistan, Türkiye tarikat- cemaatler aracılığıyla sokulmuştur. Parasal ilişkiler bu kesimin hizmetiyle ve karşılıklı desteğiyle sağlanmıştır. İslâmi sermayenin girişine izin veren Özal ailesidir. Özcan ve Topbaş ailelerinin bir kısmı "nurcu", bir kısmı da Nakşi Erenköy cemaatindendirler.
İçerisinde tarikat-cemaat sermayedarlarının da bulunduğu bu yeni sermaye kesimi, ilk kez hatırı sayılır bir ekonomik güce sahip bağımsız bir güce dönüşüverdi. İşte yeşil ya da İslâm Emperyalizminin güçlenip, yayıldığı ve aranan olan oluverdiği bir merkez...
AKP yönetimi; başlı başına bir sermaye grubudur. Ailenin, Suudi finansmanı ile tarikat 'anamalı'nın ya da parasını bağdaştırarak siyasi ve ekonomik açıdan nasıl yükselişe geçtiğidir. Çoğu Nakşibendi'dir.
POLİTİK
İSLAM DEMOKRASİ İLE BAĞDAŞMAZ.
Osmanlı devleti
benzeri bir siyasal yapının oluşumuna soyunan Sunnici İslam'cıların, Türkiye,
Kürdistan ve Ortadoğu konjonktüründe, bu heves ve hayallerini yaşama
geçirebilmeleri neredeyse olanaksızdır. Sunni Şii çatışmasından faydalanan daha
büyük güçler mevcuttur.
Herşeyi tepeden takip eden
Batılı devletlerin buna sıcak bakacaklarını ya da en
azından Ankara'nın bu doğrultudaki girişimleri karşısında sessiz kalacaklarını
sanmak yanıltıcıdır, dolayısıyla, Türk gericilerinin Erdoğan'ın özel
harpçilerince yönetimi devralınan PKK ve benzeri örgütleri kendi güdümlerine
almak suretiyle büyüme planları, risk olasılığı yüksek bir kumar oynamaya
benzemektedir.
Yıllarca
Batı'yı alavere dalavere ile uyutan AKP cemaatleri, ırkçı dinci tarikatlar,
ılımlı İslam adı altında büyük güç topladılar. Batıdaki bazı geri parti ve
otoriteler bu sinsi yalan dolanın etkisinde kalarak kendileri de bataklığa
saplandılar.
Avrupa'da sosyalist geçinen bir sürü gurup ve parti İslamcılığın etkisinde kendi
idelojilerini de unuttular!
Bu
sözde salon aydınları ''ılımlı Sunnici'' diye algılamaya çalıştıkları aşağılık
şeriat rejimlerini desteklerken, temel insan haklarını yokeden Talibanlara,
hamas'lara, Vahhabi yobazlarına, tek tek ya da organize destek vermeye devam
ediyorlar. AKP desteğindeki din maskeli İslamcı örgütler Avrupa'da cirit atıyor
her tarafa cami kuruyorlar, açılışlarını ise bu kafir denilen çürümiş beyinsiz
sosyalistlerle beraber yapıyorlar... Böylece islamcılık hem daha kolay militan,
hem daha kolay maddi ve lojistik destek bulmakta, hem de büyük bir halk
desteğine kavuşmaktadır. Küresel olarak baktığımızda İslam dini, baskı ve zulmün
önemli bir kaynağı olmuştur. Şeriat, cihad, şehitlik, tekfir vb. kavramlarla
kitleleri hakimiyet altına alacak unsurlar haline gelmişlerdir.
Mısır'da Müslüman Kardeşler iktidarında ülke bir
şeriat devleti karanlığına doğru sürükleniyor. Mısır'da olan bitenler bir
dogmalar bütünü olan İslam ile demokrasinin bağdaşamayacağını bir kez daha
ortaya koyuyor. AKP rejiminin geldiği nokta bir daha
gösteriyor ki, İslam ile Demokrasi kesinlikle bir biriyle bağdaşamaz. İslam
tabiatı gereği anti- demokratik olmak zorundadır. Türkiye örneğinde olduğu gibi
bütün bu cemaat ve tarikatlar askeri diktatörlüklerin yanında yer almışlardır,
İslam locasından olan Özal, Kenan Evren tarafından başbakan yapılarak
ödüllendirilmiştir. 12 Mart darbesinden sonra tek bir İslamcıya dokunulmadığı
gibi, işkence ve infazlarda Nakşibendi tarikatından özel adam istenmiştir.
Bugünkü siyasal İslam rejiminin temelleri 12 eylül askeri cuntasından sonra
atılmıştır. AKP kadroları askeri kliğin çizdiği politik sistemin ürünleridirler.
AKP kadrolarının yaklaşık yüzde 64' ünü sağlayan sertlik yanlısı Nakşıbendi
tarikatı, Erdoğan'ın tam diktatörlüğünü isterken, son olaylardan sonra yeni
mevziler kazanan Fetullah gurubu A. Gül ile beraber hizipleşmeye yeni bir ivme
kazandırıp, TSK' yi yanlarına alarak Erdoğan'ı zayılatmaya çalışacaklardır.
Sevgi ve
Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
----------------------------------------------------------------------
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
Nizamettin Duran
A. Demir
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel
----------------------------------------------------------------------
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
Nizamettin Duran
A. Demir
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel
***********************************
http://www.change.org/petitions/başbakan-yuksek-bina-yapmayın-demis-peki-ya-camlica
No comments:
Post a Comment