Thursday, March 28, 2013

12 SENELİK AKP REJİMİ VE ONBİNLERCE KATİLİ MEÇHUL İNSAN MİRASI!



AKP rejimi altında Türk olmayan, Müslüman olmayan aydınlara ve başka dinlerden olanlara karşı işlenen cinayetlerin hasır altı edilmesine göz yumulmaya devam ediliniyor.
Sözde demokratik, sivil anayasa girişimi yozlaştırılıp türban, cami ve yeşil din ordusu kurma özgürlüğüne indirgendi. İçerde ve dışarda onca fırtına koparan, düşünce özgürlüğünün önünde bir dikene dönüşmüş yasaları kaldırmaya yanaşamıyor AKP.
Tarihinde ilk defa kavuştuğu Nobel ödülünü kazanmayı kutlama yerine, yas tutmayı yeğleyen böyle kültürsüz bir rejim dünyada görülmemiştir. Kötü bir paradoks bu! Uluslararası nobel ödülü ile övüneceğine, Çamlıca tepesine dikilecek beton yığını ile övündürülecek yığınlarla ortaçağ karanlığını arayan rejimin demokratlığına kim inanır?
Bu anlayışla ne demokrasi kazanılır, ne Kürt sorunu çözülebilinir, ne de hükümetin ve parlamentonun saygınlığı korunur. Mesele bu ülkede geçerli sistemin demokrasi değil, ırkçı dinci totaliter bir sistem olduğunu görüp itiraf etmemek mümkün değildir. Nobel ödülü kazanan yazarın Türk Müslüman olmadığı ima ediliyor, özel harpçilerin tehditleri karşısında can güvenliğini kaybediyor ve her zamanki gibi kurtuluşu Türkiye'den kaçmakta buluyor. Erdoğan istemediğini ayak üstü ekarte edip ve beğendiğini de saat hesabı ile istediği yere getiriyor. Böyle bir operasyon gücüne sadece askeri cuntalarda, Stalin, Hitler ve Musolini rejimlerinde rastlanabiliniyor.

Eğer demokrasi kazanılacaksa önce bu sistemin kökü olan anayasanın değişmesi gerekir. Kürtlerle alınıp verilecek bütün şeyler, demokratik hukuk çerçevesinde resmi komisyonların plan ve projeleri ile, dürüst yollarla, karşılıklı imzalı belgelerle sağlanmalıdır...Aşiret tarikat cemaat kafası ile Kürtler'i imzasız, belgesiz karanlık maceralara sürükleyen AKP’nin böyle bir derdi yok. İki Mafya reisinin işgüzarlığını anımsatan şimdiki yabanilikle, bölge halkı ile alay edildiği, Kürtlerin normal birer insan yerine bile konulmayarak, yeryüzünde bütün toplumlar için geçerli yöntem ve metotların onlara fazla görüldüğü, zaman kazanılarak bölgede bellirli politik hedeflere varılmak istendiği ispatlanıyor. Amaç yine herzamanki gibi Kürtler'in birleşmelerini engellemek ve Suriye Kürtlerini kontrol altına alarak petrol alanlarına yayılmaktır. Kürtler'e otonomi vaya başka türden bir statü verilecekse, AKP, hükümet olarak önce, Kürtlerin normal insanlar olduğunu belirten yasalar çıkarmalı, köy koruyucularını ve diğer terör örgütlerini fesh etmelidir. Kürtler'i  iç- dış düşman diye lanse eden devlet doktirini açıkça terkedilerek, Tarih kitapları yeniden yazılmalı ve bu coğrafyanın bütün eski adları serbest bırakılmalıdır. Son dönemde ortalıkta boy gösteren, ‘sivil’ dinci ırkçı örgütler kuran, kahramanlık hikayelerini temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp topluma sunan, her tarafa akıl veren ve pervasız bir cürete sahip tarikat ve aşiretlerin kurdukaları paramiliter örgütlerin kanlı serüvenleri ortalıkta duruyorken, yeniden din adamları denilen eşkiya sürülerini ortaya sürmekle soruna çözüm bulunamaz. Ve asıl bu noktada bir yargılama ve hesaplaşma gerekiyor. Mevcut haliyle bu dava iktidar kavgalarının bir parçası olmaktan başka bir anlama gelmiyor.
 

Kürtler Lozan'dan daha ileri gitmiyor!
 

Lozan antlaşması ile adları bile yasaklanan Kürtler'e yamanan ve şimdilerde ''İslam bayrağı altında birleşelim'' diye fetva veren A. Öcalan'ı Kürtlerin tek lideri diye lanse eden AKP rejimi, Kürtler'i din ordusu yoluyla hakimiyet altında tutmayı esas alıyor. Abdülhamit'in Hamidiye alaylarına benzer bir örgütlemeyi kabul eden PKK´nin Türk istihbaratı tarafindan yönetildigi de artık kör gözlerden kaçmıyor. 1908-1909’dan sonra Abdülhamit tahtı kaybedince, adına kurduğu “Hamidiye Alayları”, Süvari Birlikleri’ne çevrildi. 1915 Ermeni soykırımında bu süvari birliklerinin bir kısmı çok çirkin bir şekilde kullanıldı ve sonrasında ise resmi Kemalist orduya katıldılar. Koçgiri, Palu- Genç, Dersim, Piran, Zilan vs. katliamları Ermeni, Süryani, Pontus soykırımlarından ayrı olarak ele almak yanlış olur. Bu anlamda şimdiki devletin şekillenişini, Osmanlı ve TC’nin Kürtlere karşı izlediği politikada Hamidiye Alayları olayını kavramak, şimdi içine girilen ihanet sürecini anlamakta önem kazanmaktadır.
Kürtler 1919 larda içine düştükleri ihanetin tekrarını yaşama tehlikesi ile karşı karşıyalar!
M. Kemal, o dönemde Kürtler'i kendi safına çekebilmek için İslam temasını kullanmıştı, ''bütün Müslümanların birliği, Osmanlı halifeliğinin kafirlere karşı korunması'', taktiği tutmuş ve Kürtler kandırılarak tarihlerindeki en büyük tuzağa düşürülmüşlerdi. Savaş kazanıldıktan sonra devam eden jenosit uygulamaları, ad,dil ve kültürlerinin tümden yasaklanması ise dünyanın ender bir kara lekesi olarak karşımızda durmaya devam ediyor.
''İslam bayrağı altında birleşelim'' diye hortlayan PKK şefi, varlığı inkar edilen, jenosit politikaları canlı ve uzun sürece yayılan, asimilasyon gibi insanlık suçu ile eritilmek istenen bir halka, “sınıf ideolojisi”, bu tutmayınca, bu defa da İslami din aidiyeti diyerek Kürtleri zafiyete uğratmaya çalışıyor.
40 000 civarında Kürdü öldürttüp, milyonlarcasını Batı metropollerine sürerek, 4 000 civarında yerleşim birimini haritadan silip, akabinde sindirilmiş bu topluma, ''çözüm'' adı altında esirlik durumunu sürüdürmeyi dayatmak, Kürtler açısından utanç vericidir. Hamidiye alayları bölge coğrafyasında gelmiş geçmiş en zalim güçlerden biridir. Ermeni, Alevi, Pontus, Suryani ve diğer azınlıkların haritadan silinmesi için başlatılan sürecin ilk figüranlarıdırlar. Sunni - Şafi  Türk - Kürt sentezi temelinde, Sultan'a bağlı kurulan bu alaylar son dönemlerinde dünyanın en gaddar soykırımlarına da imzalarını atmaktan geri kalmadılar.
Yakındoğu’yu “büyük Türk yurdu” haline getirmeyi tasarlayan siyasi proje, Rum, Ermeni, Pontus, Laz, Kürt, Êzdi, Alevi vs. soykırımları neticesinde başarıya ulaşmıştır. Tüm Yakındoğu ülkelerini “Anavatan”ı ve “Misakı Milli” olarak sayıp, haritadan çıkarmış, kendisini de Ortadoğu’ya dahil ederek gözünü Uzak Asya’daki Çin Sedi’nden Adriyatik’e kadar olan coğrafyanın hakimi olmayı yeniden planlıyorlar. Hamaset siyasetinde başarılı olan Türk Sunni liderleri şimdiye kadar savaşsız bir şekilde “zaferler”ini kutladılar, mazlumlar başarıyla yokedildiği için bugün aynı türden politikalarını yeniden tekrarlanması kaçınılmazdır.

PKK' yi bölgede polis gücü yapmayı öngören bu türden Hamidiye alayları benzeri, Erdoğan alaylarını kurmayı hedefleyen sürecin Kürtler'in hakları ile bir alakası yoktur. Hamidiye alayları zamanında Kürtler bir şey kazanmadı, tarihsel olarak sadece kaybettiler: ticaret yaptıkları, beraber çalıştıkları ve kendilerine kendi adları seslenen komşularını da katbettiler, dillerini kültürlerini kaybettiler. Lozan ile birer mezarlığa çevrilen bu alanda, eski Hamidiye aşiret reislerinin yerine, modernize edilmiş, ''R. T. Erdoğan'ın başkanlık sistemini kabule hazırız'', diyerek Kürtler adına konuşturulan Öcalan kliğinin önderliğinde hareket edecek Erdoğan alaylarının kuruluşuna yönelme süreci, Kürtler'e Lozan'da dayatılan yok olmak sürecinin devamını öngörmektedir.

Bu süreçte ortaya çıkan toplumsal etkiler, Türkiye'nin üzerine kurulduğu temelleri sağlamaya yöneliktir. Bu etkinin Kürt Sorununu çözeceğini sananlar yanılıyor. Çağdışı bir kültür ve mentalite ile bu sorun çözülemez. Bu etki ve adaletsizlikle kurulan siyasi ortaklıklar da muhtemelen tutmayacaktır.

Yeni türden Hamidiye alayları istemiyoruz.
Çamlıca'ya ve Taksim'e cami istemiyoruz!

İmza için buraya klikleyiniz
https://www.change.org/petitions/%C3%A7aml%C4%B1ca-tepesi-ne-30mart-ta-kazma-vurman%C4%B1za-r%C4%B1zam%C4%B1z-yok-bu-sizi-ilgilendirmiyor-mu-camlica?utm_campaign=autopublish&utm_medium=facebook&utm_source=share_petition

Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey


Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Sezer Aşkın,
Salih Demi
                    Sevda Suner
A. Demir
Melahat Baykara,
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Bedri Engin,
Selma Altuntaş,
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman Bahar
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara




Friday, March 8, 2013

CAMİ MİNARELERİ VE ''EZAN OKUMA''!



Cami minarelerinden bağırma ve çağırmalarla yabancı bir dilden yapılan ''ezan okuma'' şimdiki hayat şartlarına uymuyor! Cami enflasyonundan dolayı birbirine karışıp kuru gürültü şeklini alan ''ezan okuma'' ters tepme sürecine girmiştir...Bu kuru gürültüye tabi kılınan şehir sakinleri Müslümanların kendilerinden nefret etmeye başlamışlardır. Belirli bir zamanlama ve sistematiğe tabii omayan  çağdışı imamlar gürültüsünün insanları dine çekmekten ziyade piskolojik olarak rahatsız ettiği istatistiklerle ortaya çıktı. Modern hayat şartlarına ayak uydurmayan fanatik örgütlerin propoganda mekanizmasına entegre parazit imamlar sürüsünün, zamanını dolduran bu baskıcı dayatmacı eylemine son vermenin zamanı gelmiştir. Bağırıp çağırarak kimseyi herhangi bir dine çekmek mümkün değildir. ''Ezan okuma'', adı altında, ortaçağ kültürü ile şartlandırılmış yüzbinlerce imamın, hayvan sürüsünü yönlendiriyormuş gibi birbirine karışan haykırışları arasında kalan insanlara yapılan eziyet daha ne kadar sürecek? Anadolu'nun Müslümanlar tarafından işgali döneminde Kilise Çanlarını bastırmak için sistemli şekilde uygulanan ''ezan okuma'' bugün saçmalık derecesini almıştır. Çanları çalanlar ortadan kaldırıldığına göre İmamların bu gürültülerine gerek varmı?
Eğer "ezan okuma" dinsel inanç alanında çözüm olabilseydi, Ortadoğu'da Müslümanlar bu güne kadar birbirlerini boğazlar mıydı?

1980 GENERALLERİNİN "HER KÖYE BİR CAMİ"  SLOGANININ YANKILARI ÇAMLICA TEPELERİNE VE TAKSİM'E  DAYANDI.


R.T. Erdoğan:"...Çamlıca Tepesi'nde televizyon vericisinin hemen yanındaki alana İstanbul'un her yerinden gözükecek şekilde dizayn edilecek dev bir camii yapılacaktır. İnşaat çalışmaları, iki ay içinde başlayacaktır. Üsküdar'ın camlarında artık farklı yansımalar olacak."

Dünyada, Başbakanı Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı gibi çalışan ikinci bir ülke daha yoktur!
Minare ve türban fabrikası AKP rejiminin temelleri 1980 lerde atıldı. Generaller, bir ellerinde kamçı, diğer ellerinde İslamcılığın minaresi ile etrafa dehşet sallıyorlardı. Kenan Evren, her köye bir cami, her Türk'e bir imam sloganı ile terör estiriyordu. İslam'ın kara lekesi Diyanet ve diğe envay çeşit  tarikat cemaat şürekası bunu fırsat bilip kendi amaçları için gerekli konstrüksiyonu kurmaktan geri kalmadılar. Askerlerin desteğinde her tarafa binlerce cami, imam hatip, Kuran okulları kurularak, Rabıta ve diğer İslamist locaların da desteği ile mezhep ve cemaatlerin kadrolaşmasına süreklilik kazandırıldı. 1990 yıllarından itibaren bütçenin büyük payı bu İslamizasyon ve Mehmetçiğin kirli savaşına aktarılarak bugüne gelindi. Zorunlu din dersi uygulaması Askeri çetelerce sağlandı, İslamcılığın devlet eliyle desteklendiği, Cemaat ve tarikatların ekonomik alanda büyüdüğü, holdingleştiği bu dönem AKP iktidarının öncüllü oldu.

Orta Çağ Müslümanları baktıkları her yerde görünmez bir düzenin aşikâr işaretlerini görmüştür. Osmanlı halifeliği onlar için dünyadaki kutsal birliği temsil eder. İslam geleneğinde akıncının kılıcı, caminin yüksek minaresi gerçeği simgeler ve buna benzer sembolik ilişkilendirmeler sürer gider. Orta Çağ dinî düşüncesinin bu türden yüksek minareler ve oradan yapılan ezan okumalarla sağlanan sistemli propoganda yoluyla korku ve kasvetin sürekli tekrarlanmasının sağlanması temelinde piskolojik hakimiyetini kurduğu gerçeği, başta AKP olmak üzere Türk islam sentezini savunan güçlere ilham vermeye devam ediyor. Korkunun varlığını sorgulamak bile gereksiz: Bunu görmek için camiler yoluyla sağlanan ürkütücü marşlara bakmak yeter. Erdoğan camisi- Çamlıca camisi- 30 000 kişilik bir kitlenin piskolojik şekillenmesini sağlayacak, bu Himler'in beyin yıkama yerleşkelerinin tümünden daha büyük olacaktır.
Karanlık Osmanlı Tarihinin sayfalarını dolduran fetihlerin elebaşıları, büyük camiler kuran padişahlar egemenlik sistemlerinin zincirinde ana halka olarak dini kullanmış, köleciliğin, tefeciliğin, sistemli işkencenin, insan kırımcılığın, yağmacılığın ideolojisi olarak da savaşı meşrulaştıran İslam dinini seçmişlerdir.
İşte Erdoğan'ın sözleri; ''Avrupa yakasında bir Süleymaniye var, Mimar Sinan'ın İstanbul'daki ilk eseri Şehzadebaşı Camii var. Bir diğer tarafta Sultanahmet ve Fatih camileri var. Fakat bu yakada böyle bir cuma camisi, bir selatin cami mevcut değildi. Arzu ettik ki, bu yakada da birkaç tane selatin cami, cuma camisi olması lazım. Bu kararı verdik..." İstanbul'un Anadolu yakasında, Avrupa yakasında olduğu gibi sultanlara layık bir "Selatin" cami yok, onun için İstanbul'un her yerinden rahatça görülen Büyük Çamlıca Tepesi'ne bir Selatin Camii yaptırayım. Nasıl olsa 2014 yılında Türkiye'nin yeni sultanı olacağım. İnşallah bu cami 2014 yılında biter ve biiznillah sultan olarak ilk cuma namazını da orada kılarım. Hatta kim bilir belki de cuma namazını bizzat kıldırırım. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet gibi.
Osmanlı padişahlık sistemine yaklaşmaya, başkanlık sistemi ile adım atmaya çalışan R.T. Erdoğan, Taksim ve Çamlıca'da geriye kalan son yeşil alanları da Müslüman betonuna dönüştürmede kararlı görünüyor. “Türk Millî İslamı” hattında ilerleyen AKP “islamcı devlet” kurma sürecinde, Ortadoğu ve Afrıka' da devletlerin hem dinin sağladığı meşrûiyete, hem de gerginlik stratejisinin bir unsuru olarak İslâmcılığa gerek duyduklarını gerçeğinden hareketle, dünya düzeyindeki hâkimiyet ilişkilerinin ve özellikle de petrol alanlarına hakimiyet kurma alanında İslâm’ın oynadığı rolün önemini görüyor ve stratejisini ona göre uyarlıyor. Bu, sembolik düzeyde “ümmet”in mazlum konumunda olduğu izlenimini uyandırırken, - Erdoğan herzaman ki gibi mağdur rolünü oynamaya devam ediyor- Türkiye'de İslâmın ve İslâmcılığın “millileşmesi”ni, devletleşmesini, askerileştirlmesini de hızlandırmaktadır. 1980 lerde Kemaliz'mi İslam'a entegre etmeye çalışan cuntaya rağmen başgösteren yetersizlik, inşâ halindeki milli Türk islam devleti “milliyetçiliği” dinle meşrûlaştırmaya, dini millî kimliğin bir parçası olarak kabul etmeye, söylem ve pratiklerine dahil etmeye hız vermek için, Türkiye'de islamın baş locası kabul edilen Nakşıbendicilerin diğer sunni tariklatlarla kurdukları iktidara geçme sürecine geçmeye mecbur kaldılar. Bu yolla ümmet, İslâm’ın “millî sınırlar içindeki parçası” haline indirgenirken, millet, mahallî sınırları aşan bir cemaat olarak temsil edilmeye başlandı. Din sınır-tanımaz bir “kardeşlik” ögesi olma niteliğini yitirirken, millet, teorik olarak kendi karşıtı olan bir unsuru içermeyi kabul ederek meşrûiyet kazanabilidi.
 
İÇ SAVAŞ DOKTRİNİ OLARAK İSLAMCILIK.
 

AKP, İslam ve ümmetçiliği bir iç savaş doktirini olarak benimsemektedir. Dinî referansların ve kurumların meşrûiyet ve kontrol mekanizmaları olarak kullanılması, devletin dinî sahayı tekeline alma teşebbüsleriyle eşanlamlı hale gelmiştir. AKP' nin başını çektiği post modern Osmanlıcılık, kültürde, sanatta, Osmanlının en güçlü olduğu dönemin sembolleri olan cami, türban ve yüksek minareleri, oradan fışkıran ideoloji ve onu taşıyacak geniş kitleleri reformasyona devam ediyor.  AKP'nin kurtları olan Cuntacılar milli İslam'da diretmişlerdi. Genelkurmay bu şartla Erdoğan'a tam desteğini vermiş durumdadır. İran'dan yayılan islam'a karşı bir Türk İslamı: devletin hakimiyetindeki “millî din” istikrar unsuru ve Kürtler üzerinde otoriteyi sağlamada önemli bir faktör olarak görüldü. Askeri klikler Musolini'yi örnek alıyorlar ama bu AKP'ye de yarıyor. Erdoğan Berlosconi kardeşliği boşuna değil! Bu “ihtiyaç”ın sadece yönetici kliklerin dünya görüşüyle izah edilemeyeceğini belirtmekte fayda var. Partiler, kendi meşrûiyet kaynakları olarak kullandıkları dinî referansları “millileştirirken”, bu referanslara başvuran kendi dışlarındaki sosyal ve siyasal İslâmî/ İslâmcı aktörlere, doğal olarak, “Beşinci Kol” statüsünü uygun görüyorlar. TC klikleri, İslâmcı Suudi Arabistan Kralı Faisal'ın kuruculuğuna öncelik ettiği İslâm örgütlemelerine katılıyor, Katar ve diğer kukla devletlerin örgütledikleri mezhep çatışmalarına direk katılıyorlar. Suudi Krallığı, İslâmcı ülküsünü, Türkiye Cumhuriyeti'ne benimsetmeye devam ediyor. Öteden beri; "Biz şeriatçıyız elhamdülillah, amacımız Allah, önderimiz Hz.Resullullah, ana yasamız Kur-an, yolumuz cihat, en yüce gayemiz ve arzumuz ise Allah yoluna şehit olmaktır" Söylemlerine hemen hemen bütün siyasi partiler katılıyor… CHP' cilerin seçim çalışması adına çarşaf ve türban dağıtmaları, kitlelerle alay ederek onların kafalarına çuval giydirmeleri de bu sürecin vahametini göstermektedir.
Osmanlının çöküş sürecinde devletin varlığını devam ettirmenin çözüm yollarından biri olarak İslamcılık görünür. “Türkleşmek, İslamlaşmak, o zamandan beri Osmanlının kurtuluş reçetesi olarak görülmüştür. Orta çağı temsil eden, din merkezli sistem sembollerinin yeniden Türkiye'nin ana gündemine oturtulması bu anlamda tesadüfi değildir.
Cami, imam, hacı hoca takımının kültür depremine hayır demenin, Dünyanın en büyük camisini kurma sevdası ile doğayı yabancılaştıran, eko sistemi yıkan bu sürece dur demenin zamanı gelmiştir.
Çamlıca'ya ve Taksim'e cami istemiyoruz!

Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey


İmza için burayı klikleyiniz


https://www.change.org/petitions/%C3%A7aml%C4%B1ca-tepesi-ne-30mart-ta-kazma-vurman%C4%B1za-r%C4%B1zam%C4%B1z-yok-bu-sizi-ilgilendirmiyor-mu-camlica?utm_campaign=autopublish&utm_medium=facebook&utm_source=share_petition

Friday, March 1, 2013

1980 GENERALLERİNİN "HER KÖYE BİR CAMİ" SLOGANININ YANKILARI ÇAMLICA TEPELERİNE VE TAKSİM'E DAYANDI.



R.T. Erdoğan:"...Çamlıca Tepesi'nde televizyon vericisinin hemen yanındaki alana İstanbul'un her yerinden gözükecek şekilde dizayn edilecek dev bir camii yapılacaktır. İnşaat çalışmaları,  iki ay içinde başlayacaktır. Üsküdar'ın camlarında artık farklı yansımalar olacak."

Dünyada, Başbakanı Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı gibi çalışan ikinci bir ülke daha yoktur!
Minare fabrikası AKP iktidarının temelleri 1980 lerde atıldı. Generaller, bir ellerinde kamçı, diğer ellerinde İslamcılığın minaresi ile etrafa dehşet sallıyorlardı. Kenan evren, her köye bir cami, her Türk'e bir imam sloganı ile terör estiriyordu. İslam'ın kara lekesi Diyanet ve diğe envay çeşit  tarikat cemaat şürekası onu, şehir kasaba anahtarlarını vererek selamlıyordu. Askerlerin desteğinde her tarafa binlerce cami, imam hatip, Kuran okulları kurularak, Rabıta ve diğer İslamist locaların da desteği ile mezhep ve cemaatlerin kadrolaşmasına süreklilik kazandırıldı. 1990 yıllarından itibaren bütçenin büyük payı bu İslamizasyon ve Mehmetçiğin kirli savaşına aktarılarak bugüne gelindi. Zorunlu din dersi uygulaması Askeri çetelerce sağlandı, İslamcılığın devlet eliyle desteklendiği, Cemaat ve tarikatların ekonomik alanda büyüdüğü, holdingleştiği bu dönem AKP iktidarının öncüllü oldu.

Orta Çağ Müslümanları baktıkları her yerde görünmez bir düzenin aşikâr işaretlerini görmüştür. Osmanlı halifeliği onlar için dünyadaki kutsal birliği temsil eder. İslam geleneğinde akıncının kılıcı, caminin yüksek minaresi gerçeği simgeler ve buna benzer sembolik ilişkilendirmeler sürer gider. Orta Çağ dinî düşüncesinin bu türden yüksek minareler ve oradan yapılan ezan okumalarla sağlanan sistemli propoganda yoluyla korku ve kasvetin sürekli tekrarlanmasının sağlanması temelinde piskolojik hakimiyetini kurduğu gerçeği, başta AKP olmak üzere Türk islam sentezini savunan güçlere ilham vermeye devam ediyor. Korkunun varlığını sorgulamak bile gereksiz: Bunu görmek için camiler yoluyla sağlanan ürkütücü marşlara bakmak yeter. Erdoğan camisi- Çamlıca camisi- 30 000 kişilik bir kitlenin piskolojik şekillenmesini sağlayacak, bu Himler'in beyin yıkama yerleşkelerinin tümünden daha büyük olacaktır.
Karanlık Osmanlı Tarihinin sayfalarını dolduran fetihlerin elebaşıları, büyük camiler kuran padişahlar egemenlik sistemlerinin zincirinde ana halka olarak dini kullanmış, köleciliğin, tefeciliğin, sistemli işkencenin, insan kırımcılığın, yağmacılığın ideolojisi olarak da savaşı meşrulaştıran İslam dinini seçmişlerdir.
İşte Erdoğan'ın sözleri; ''Avrupa yakasında bir Süleymaniye var, Mimar Sinan'ın İstanbul'daki ilk eseri Şehzadebaşı Camii var. Bir diğer tarafta Sultanahmet ve Fatih camileri var. Fakat bu yakada böyle bir cuma camisi, bir selatin cami mevcut değildi. Arzu ettik ki, bu yakada da birkaç tane selatin cami, cuma camisi olması lazım. Bu kararı verdik..." İstanbul'un Anadolu yakasında, Avrupa yakasında olduğu gibi sultanlara layık bir "Selatin" cami yok, onun için İstanbul'un her yerinden rahatça görülen Büyük Çamlıca Tepesi'ne bir Selatin Camii yaptırayım. Nasıl olsa 2014 yılında Türkiye'nin yeni sultanı olacağım. İnşallah bu cami 2014 yılında biter ve biiznillah sultan olarak ilk cuma namazını da orada kılarım. Hatta kim bilir belki de cuma namazını bizzat kıldırırım. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet gibi.
Osmanlı padişahlık sistemine yaklaşmaya, başkanlık sistemi ile adım atmaya çalışan R.T. Erdoğan, Taksim ve Çamlıca'da geriye kalan son yeşil alanları da Müslüman betonuna dönüştürmede kararlı görünüyor. “Türk Millî İslamı” hattında ilerleyen AKP “islamcı devlet” kurma sürecinde, Ortadoğu ve Afrıka' da devletlerin hem dinin sağladığı meşrûiyete, hem de gerginlik stratejisinin bir unsuru olarak İslâmcılığa gerek duyduklarını gerçeğinden hareketle, dünya düzeyindeki hâkimiyet ilişkilerinin ve özellikle de petrol alanlarına hakimiyet kurma alanında İslâm’ın oynadığı rolün önemini görüyor ve stratejisini ona göre uyarlıyor. Bu, sembolik düzeyde “ümmet”in mazlum konumunda olduğu izlenimini uyandırırken, - Erdoğan herzaman ki gibi mağdur rolünü oynamaya devam ediyor- Türkiye'de İslâmın ve İslâmcılığın “millileşmesi”ni, devletleşmesini, askerileştirlmesini de hızlandırmaktadır. 1980 lerde Kemaliz'mi İslam'a entegre etmeye çalışan cuntaya rağmen başgösteren yetersizlik, inşâ halindeki milli Türk islam devleti “milliyetçiliği” dinle meşrûlaştırmaya, dini millî kimliğin bir parçası olarak kabul etmeye, söylem ve pratiklerine dahil etmeye hız vermek için, Türkiye'de islamın baş locası kabul edilen Nakşıbendicilerin diğer sunni tariklatlarla kurdukları iktidara geçme sürecine geçmeye mecbur kaldılar. Bu yolla ümmet, İslâm’ın “millî sınırlar içindeki parçası” haline indirgenirken, millet, mahallî sınırları aşan bir cemaat olarak temsil edilmeye başlandı. Din sınır-tanımaz bir “kardeşlik” ögesi olma niteliğini yitirirken, millet, teorik olarak kendi karşıtı olan bir unsuru içermeyi kabul ederek meşrûiyet kazanabilidi.
 
İÇ SAVAŞ DOKTRİNİNİ OLARAK İSLAMCILIK.
AKP,  İslam ve ümmetçiliği bir iç savaş doktirini olarak benimsemektedir. Dinî referansların ve kurumların meşrûiyet ve kontrol mekanizmaları olarak kullanılması, devletin dinî sahayı tekeline alma teşebbüsleriyle eşanlamlıydı. Cuntacılar milli İslam'da diretiyorlardı. Devletin hakimiyetindeki “millî din” barış ve istikrar unsuru ve otoriteyi sağlamada önemli bir faktör olarak görüldü. Bu “ihtiyaç”ın sadece yönetici kliklerin dünya görüşüyle izah edilemeyeceğini belirtmekte fayda var. Partiler, kendi meşrûiyet kaynakları olarak kullandıkları dinî referansları “millileştirirken”, bu referanslara başvuran kendi dışlarındaki sosyal ve siyasal İslâmî/ İslâmcı aktörlere, doğal olarak, “Beşinci Kol” statüsünü uygun görmüşlerdir.
Osmanlının çöküş sürecinde devletin varlığını devam ettirmenin çözüm yollarından biri olarak İslamcılık görünür. “Türkleşmek, İslamlaşmak, o zamandan beri Osmanlının kurtuluş reçetesi olarak görülmüştür. Orta çağı temsil eden, din merkezli sistem sembollerinin Türkiye'nin ana gündemine oturtulması tesadüfi değildir. AKP' nin başını çektiği post modern Osmanlıcılık, kültürde, sanatta, Osmanlının en güçlü olduğu dönemin sembolleri olan cami, türban ve yüksek minareleri, oradan fışkıran ideoloji ve onu taşıyacak geniş kitleleri reformasyona devam ediyor.
AKP iktidarının temelleri 1980 lerde atıldı. Generaller, bir ellerinde kamçı, diğer ellerinde İslamcılığın minaresi ile etrafa dehşet sallıyorlardı. Kenan evren, her köye bir cami, her Türk' e bir imam sloganı ile terör estiriyordu. İslam'ın kara lekesi Diyanet ve envay çeşit  tarikat cemaat şürekası da ona şehir kasaba anahtarlarını vererek selamlıyorlardı.
''Sanki biz hiç yokmusuz, tepkimiz,duygularımız,dileklerimiz yokmuş gibi... Ne acı, bu ülkenin başbakanı 5600 İstanbul'u, Camlica'yi seven vatandaşını yok sayıyor,duymazdan geliyor, söylenenleri sadece ideolojik veya siyasi olarak değerlendiriyor... Biz Camlica'yi seviyoruz, yeşil kalmasını istiyoruz, koruluk, ağaçlik olsun,dogal kalsın...'' ( Sibel Asna)
Cami, imam, hacı hoca takımının kültür depremine hayır demenin, Dünyanın en büyük camisini kurma sevdası ile doğayı yabancılaştıran, eko sistemi yıkan bu sürece dur demenin zamanı gelmiştir. Ne Çamlıca'ya, nede Taksim'e cami istiyoruz!

Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey


İmza için burayı klikleyiniz


https://www.change.org/petitions/%C3%A7aml%C4%B1ca-tepesi-ne-30mart-ta-kazma-vurman%C4%B1za-r%C4%B1zam%C4%B1z-yok-bu-sizi-ilgilendirmiyor-mu-camlica?utm_campaign=autopublish&utm_medium=facebook&utm_source=share_petition