Tuesday, October 22, 2013

AKP VE SUNNİ HİLAFETİN YENİDEN İNŞASI:

Türkiye giderek vahabi-selefi tipi, Anadolu'ya yabancı bir İslam'ın çoğunlukçu diktası altına giriyor...
Türkiye'nin yeni islamcı iktidarı, TC devletinin ‘kuruluş felsefesi’nden tek bir adım geri atmamaktadır. Sözde demokratik açılım paketi adı altında yapılan manevra, eski akıncı Selefist Erdogan'ın önündeki engelleri ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Tayyip Erdoğan Suriye'de Müslüman kardeşleri destekleyerek Suudilerin yaymaya çalıştığı Vahabilik-Selefilik yobazlığı belasını kuvvetlendiriyor. AKP’nin seçim öncesinde siyaset piyasasına büyük tantanayla sürdüğü demokratikleşme paketinden, AKP iktidarının, Sunnici toplum vizyonunu, insanı doğayı hiçe sayan İslami büyüme, fütuhatçı gelecek tasavvurunu, buyrukçu, otoriter, padişahı temsilen sansürcü tek adam yönetimi ve  post modern osmanlıcılığı hedeflediğini anlamamak mümkün değildir. Öte yandan, içeriği bir yana paketin hazırlanış biçimi; vesayetçilik döneminde askerlerin uyguladıkları ayrımcı akreditasyon yöntemini hatırlatan şekilde, basın toplantısında istenmeyen medya kuruluşlarına ambargo uygulanması; sunumda medya mensuplarını konu mankeni kılan soru sorma yasağı AKP zihniyetinin, öncülleri olan Kenan Evren'le örtüştüğü gerçeğini daha da netleştiriyor.
T. Erdoğan bir çete devralmıştır. Türkiye Cumhuriyeti denilen çete devleti; Kürdün,Ermeni ve Rum'un inkarı, imhası; Laz’ın, Çerkes’in, Gürcü’nün vs. kendinden vazgeçirilmesi; sözde ‘türk’ denilen Türkmen’e kendinden habersiz ‘ali ırk’ vasfı atfedilmesi; ırkçı, kafatasçı, sözde ‘sosyal demokrat’ ve islami türkçülüğün ‘ulusal devlet’ sınırları içerisinde kazandığı milyonların selametini garantiye alma üzerine kurulmuştur. Osmanlıcı gelenek özü itibarıyla askeri zora, katliamlara dayanan çapulculuk ve çeteciliktir. Osmanlı'nın 1820'lere kadar barbarlığıyla ünlenmiş çeteciliği yeni ve modern silahlarla daha kapsamlı ve daha yoğun bir insanlıkdışılığa yükseldi. Ortada çetelerin marifeti demek için herhangi bir neden yok. Çete olan, çeteci olan yukardan aşağıya devletin bütün kurumları yani devletin ta kendisidir. Ortada devletin asli ve en yetkili kurumlarının planlı ve sistematik yoketmeler ve tehcir uygulamasıyla yaşama geçirdiği işgal eylemi var. Osmanlı, 1830'lu yıllarda Mısır'ı da aynı şekilde yeniden kontrol altına almaya çalıştıysa da ordusundaki kürt birliklerinin silahlarıyla birlikte saf değiştirmeleri nedeniyle 1837 yılında Nizip'te iki kez üst-üste kürt asıllı Mehmet Ali Paşa'nın oğulları karşısında hezimete uğradı. Sait Paşa, Kütahya'ya kadar ilerleyerek işgal etti. İngiltere ve Rusya'nın araya girmesiyle işgali kaldırarak geri çekildi. 
 
Türkiye’nin demokratikleşmesi; Kürtlerin kendilerini yönetmesi, kendini müslüman saymayan milyonlarca Hiristiyan ve Alevinin Sünni müslümanlığın siyasi gölgesinden kurtulması demektir.
Abdullah Öcalan, Tayip Erdoğan ve Genelkurmay patronu N. Özel’in yaptıkları anlaşmaya göre, Önce Suriye, sonra da Irak ve İran Kurdistanı Türkiye’ye katılacak, Balkanlara el atılıp, Bosna, Bulgaristan ve Kosovo'da Müslüman nüfus kışkırtılacak, batı ülkelerindeki Sunni Türk nüfusu ayrı örgütlendirilerek Türkiye'ye bağlanacak ve böylelikle post Modern Osmanlı'ın yeniden inşası için ilk adımlar atılacaktır!. Bu planların sözde demokratikleşme ile ilişkilendirilmesi, zaman kazanmak ve kitlelerin aldatarak, yayılma için ön koşulları sağlama hedefine yöneliktir. Bu büyük Türk-Kürt Federasyonu temelinde kurulacak Sunni devleti, dünyadaki diğer Sunni kitleleri temel alarak genişleyecektir. A. Öcalan, kürtlere karşı çete zihniyetini resmi ideolojiye, çete pratiğini devlete dönüştüren ve tarih boyunca kürtlere zulüm uygulayan TC devletiyle beraber. Tek dil-tek bayrak-tek devlet- tek millet diyenler, çetecileri kardeş ilan edenler, çeteci devlete bizim de devletimizdir diyenler, kürt devleti tehlikedir diyenler utanmadan birde önderlik diye ortaya çıkıyorlar. Oyunları oldukça iyi düzenlenmiş senaryoya uyarak oynuyorlar. Rol paylaşımına "devlet nizamı" da diyebiliriz. İmralı'nın türk genelkurmayı ile bağlantısı, savaştırılan iki karşıt silahlı gücün aynı merkezden idare edilmekte olduğu ve bunun AKP döneminde devam ettiği gerçeği gözden kaçırılmamalıdır. Olayın doğru tanımı, devletin korumasında olan bir mahkumun yine devletin sorumluluğunda bulunan bir hapishaneden ''avukatları'' denilen MİT kuryeleri ile 10 seneye yakın bir süre, sözde gerilla savaşını yönetme adı altında, Kürtleri yıldırma-pasifize faaliyeti gösterdiği, 2011 yıllarında ise başka öldürme eylemlerine katılan kuryeci MİT elemanlarının bazılarının deşifre olmasından sonra,  kardeşlerinin devreye sokulduğu ve şimdi de süreç yalanları ile de Kürtleri biraz daha oyalamanın amaçlandığı berraklaştı.
İşgal ve sömürü sınırlarını yeniden genişletmeye çalışan Sunni-vahabiciler, ilk adımda Türk devletini ve Türk toplumunu yeniden inşa etmek için İslami ve ırki değerlerin dış saldırıların tehlikesi altında olduğuna cahil Türkleri ve diğer Müslüman milletleri inandırmaya .alışıyorlar... Bilinen Pan-İslamizm ve Pan-Türkizmi biçim değiştirerek devam ediyor. Eski geleneğin son ardılları tüm bileşenleriyle ve konsepsiyonlarıyla Türk Devlet Başkanı Tayyip Erdoğan’ın, devletçi ve Türkçü hafızasında buluşarak, burada yeniden embriyolaşarak kendilerini ifade etmişlerdir.
 
İMRALI ÖNDERLİĞİ DESTEĞİNDEKİ AKP SİYASAL İSLAMI!

Siyasal İslam ilk defa Türkiye’de AKP Hükümeti ile iktidara taşındı. AKP Hükümeti, siyasal ideoloji olarak Müslüman Kardeşlerin Türkiye sürümüydü. Müslüman ülkelerin hemen hemen tamamı diktatörlükle yönetildi ve temel ideoloji değişmediği müddet.e bu aynen böyle kalacaktır. İslam tarihi boyunca devam eden baskıcı yönetimler, halkta çok büyük bir basınç birikimine sebep olmasına rağmen, bu beladan dolayı her dikta başka biriyle takas edilmeye devam etmektedir. İslam ile demokrasi bir birlerine zıt olduklarından dolayı bu çemberin dışına çıkmak da mümkün değildir.
“Allah’a ulaşmak hedefimiz, Kur’an bizim kanunumuz, Hz. Muhammed liderimiz, Cihat yöntemimiz, şahadet en büyük arzumuzdur” sloganını benimsemiş, aslen Batı düşmanı, ümmetçi siyasal İslami hareketler,  Türkiye, Tunus, Libya ve Mısır,  Suriye'den Fas’a kadar uzanan Akdeniz kuşağında Selefilik temelinde Sünni İslam’ı temsil eden bir cephe ile Erdoğan liderliğinde birleşecek ve Dıyarbakır valiliği vaat edilen Öcalana'da bir kemik atılacaktı.
İşte bu hayalle yanıp tutuşan AKP Hükümeti ve Öcalan kliği ve onun Dışişleri Bakanı Davutoğlu, eksik olan son halkayı tamamlamak için Suriye rejimini devirmeye yönelik çabalarına devam ediyorlar.
AKP’nin son hamlesi!
AKP Hükümeti, Mısırda ki Müslüman kardeşleri şimdilik kaybetti. AKP rejimi, 11 yıl süreyle körfez kaynaklı sıcak para ile beslendi. Tayyip  Erdoğan, 12 yıla yaklaşan iktidarı müddetince Türkiye’deki göreceli ekonomik ilerlemeyi kendisinin yaptığını idda etmeye devam ediyor, ama aslında yaptığı, devletin elinde ne varsa satıp satıp yemekten başka bir şey değildi. Ama şimdi Katar'da yeni bir çocuk iş başına geldi ve o, haram paraları başka şekilde kullanmak istiyor, Avrupanın futbol takımları ile kalmayıp, stadlarını, sokaklarını bile satın almaya başlayan bu yeni genç kral, başına Erdoğan tipi yeni bir padişah belası almak da istemiyor. Türkiye’ye gelen sıcak paranın birden bire kesilmesi, Libya'da Sunni aşiretlerin bir türlü birleşememesi, Batı ülkelerinin hiçbirinin Mısır’daki yönetim değişikliğine darbe dememesi, Suriye’de planlanan Selefilik temelinde yeni bir rejim değişikliği için tıkanmaların başlaması, AKP'nin patronları ile problemlere girdiğine  işaret ediyor.  Bu durumda hızla yalnızlaşmaya başlayan AKP, içerde daha fazla saldırgan olmaya yüz tutacaktır.

Sevgi ve Saygılarla
 
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

----------------------------------------------------------------------
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Ferdi koçkar
Yeliz seren
S. Aktaş
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
R. Adalı
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
Nizamettin Duran
A. Demir
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Murat Koç
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Erdal Cömert
Ismail Bulak
Ahmet Meriç
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel
İsmet C. Koray
salih Söğütlü
Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
Ali Dem. Sarahoğlu
Ayten Karaman, Mehmet Azal
L. Uzan, Harun Tabaklı
***********************************************************************


Monday, September 2, 2013

Eğer bir gün gelirde bütün Camiler Buda tapınaklarına çevrilirse bundan memnun olurmusunuz?

Müzelik kiliselere bile tahammülü olmayanlar!

Türkiye'de geri dönüş sürecinin belirgin yanlarından biride İstanbul ve Trabzon'da batılı kültür geleneklerini taşıyan Hagia Sofiai'ların Cami'ye çevrilme planlarıdır. Truva ve Hitit anıtlarına, Frigya ve Lidya uygarlıklarına da bahane bulun, Nemrut yöresindeki tarihi eserler de islam diniyle bağdaşmıyor! Ayasofya Klisesinin 100 metre doğusunda bir camii var zaten hatta o camiiden yaklaşık 200 metre doğuda bir camii daha mevcut.Vakit namazlarının hangisinde doldu bu iki camii de düştünüz 800 yıllık klisenin peşine.
Yüzyılların kültür barbarlığı bir türlü son bulmuyor. Resmi Tarih eğitiminde sürekli tekrarlanan ''Orta Asya'dan geldik" teorisinin devlet doktirininde ana tema olarak kalması ve bunun çocukluktan başlayarak yarattığı ağır şartlanmalarla büyüyen kitlelerin, ''biz nasılsa buralı değiliz, 7 göbekten beri burada doğmuş olsakta buralı değiliz'' piskolojik saplantısına kapılmalarına yol açmıştır.
Bu şekliyle yetiştirilen, eğitilen cahil kitle bu toprakların yerlilerinin ölülerine, sembollerine, anıtlarına, mezarlarına, kemiklerine düşmandır. Bu kitle şimdi, her türlü ilerleme ve gelişmenin önünde engeldir. Halk artık dindar ve dindar olmayan diye ikiye ayrıldı.Siyasilerin din üzerinden oy avcılığı yapması maalesef memleketimizi bu hale getirdi.Ben şahsen geleceğimizi hiç iyi görmüyorum. Müslümanlık artık tahammülsüzlük,kindarlık,inat,sevgisizlik,hoşgörüsüzlük,intikam,asma,kesme,tehdit etme sistemi olarak biliniyor!
Türklerin müzeleri camiye çevirme eylemleri barbarlığa tekabül ediyor..İstanbul ve Anadolu'da ibadet yapılabilecek büyüklüklerde binlerce cami varken neden kilise gibi bir yapının içinde ibadet yapılmaya çalışılıyor? Sonuçta orası cami motiflerine uygun tasarlanmamış bir yer. İçerisine minber ve vaaz kürsüsü konuldu diye cami mi oldu şimdi? Türkler müze kavramını neden anlayamıyor?
Dünyanın neresinde bu kadar ilkel bir şeye rsatlanabiliyor: Fransızlar Sinagogları Kilise yapmaya kalksalar dünyanın altı üstüne gelir. Yahudiler Ortdoks kiliselerini kendilerine ibadethane yapmaya kalışıyorlar mı?
Bu kadar bağnaz ve hain bir millet olmanın nersi ile övünülüyor?
Alevilerin ibadethanelerine izin yok! Diğer inançlara sahip insanlaraın ibadet yerlerini de çalıyorsun, açık hırsızlıkla din iman sevdası nasıl bir arada yaşayabilir?
İstanbul ve Trabzon’a gelen turistlerin uğrayabileceği ve döviz bırakabileceği yegane eserlerden biri olan Ayasofya, çok komik görünecek bir şekilde yamalanarak perdelerle kaplandı. Kapatılması, o yapının kilise olduğu gerçeğini değiştirecek mi? Müslümanlık dini hoşgörü diniyse, başkalarının inançlarını ve eserlerini koruyamamak, saygı göstermemek ne derece doğrudur?
Görülüyor ki AKP rejimi kesinlikle Hilafet'e doğru yol almaktadır. AKP, Müzelik  kiliselere bile tahamül edemiyor, bırakın sanat, ilim ve bilimde yeni ilerlemeler sağlamayı...!
Bu kadar hoşgörüsüzlük olamaz! islam hoşgörü dinidir'i yalanlayan zihniyettir. senin olmayan, senin yapmadığın bir ibadethanede nasıl gönül rahatlığı ile namaz kılabilirsin ki? o nasıl bir vandallıktır ki, kilise içindeki tüm resimleri, freskleri, süslemeleri pervasızca yok eder. 

21 inci yüzyılda var olması evrensel bazlı çağdaş, insancıl, modern, ilerici anlayışa ters düşecek olup içinde yaşadığımız coğrafyanın geçmişten bugüne hoşgörüsüzlüğün boyunduruğuna girmesinin başlıca nedeni olup, ötekine saygı anlayışını içermeyen ve saplanıp kaldığı bataklığı güzellikler ile aydınlıkların üzerinde hakim kılmak adına sahip olduğu gücüde kullanmak suretiyle eşkıyalığın ötesine geçip işgalciliğe ve barbarlığa kapak atmak suretiyle geleceği ipotek altına alan zararlı ve bir o kadar da yayılmacı olup günümüzde de gücünü hissettirip varlık süren ama kati suret ile bertaraf edilmesi gereken AKP zihniyettidir.

Türklerdeki bu işgalcilik, bu saldırganlık, bu ötekini yok etme ve ötekine saygı göstermeme geni belli ki,
 Ayasofya yı gereksiz ve de stetik olmayan bir mimariye dönüştürenlerden miras kalmış. ayrıca ayasofya'dan daha iyisini de yapamamıştır koca osmanlı.

Fatih sultan mehmet in istanbul u işgal ettiğinde sözüm ona gerçek istanbul ahalisinin canına, malına ve namusuna hiçbir zeval gelmemiş. duyda gülme efenim bu masala. adamların, aslında sadece onların değil dünya ortodokslarının ve hatta hıristiyanlarının en büyük ibadet anıtlarından birisini sen kalk gasp et, aslını boz cami yap sonrada hoşgörüden bahset.
Bir kültür ile tanışmak, ondan bir şey alıp vermek, ona düşmanlık ederek olamaz. Bu geleneklerle yetişen ve Avrupa'ya sürülen milyonlarca Türk, üzerinde yaşadıkları ülkelere düşman olup çıktıkları gibi, Türkiye'den desteklenen örgütler vasıtasıyla oturdukları ülkelerin kültürüne karşı cepheden bir mücadele başlatmışlardır. Hırvatistan, AB'ye hemen girdi, çünkü Avrupa ülkelerine 5.kol gibi cahil cuhul insanları sokup o ülkeleri içerden kışkırtma durumuna girmedi, keza Bulgaristan ve Romanya da bunu yapamamışlardı. Bulgarlar, Almanya'yı Müslüman Bulgar yapacağız diye, AB'ye girmeden önce, oraya binlerce kişi sokup her tarafa kendi kilise veya camilerini kursalardı, belki onlar da Avrupa'ya alınmayacaktı! Bu proses Ortaçağda kaldı, din değiştirmeler, etnik problemler yaratmak çağdışıdır. Avrupa'ya gönüllü gidiyorsan, orayı beğeniyorsu, bnimsiyorsun demektir.
Müslümanlık üstün bir şey ise neden herhangi bir Müslüman devletine değilde, inatla islamla alakası olmayan bir yere girmek istiyorsun?
Bugün Batı’ya yığılan Müslüman göçmenler ile yerli halklar arasında bölücü sınırlar idaha da büyüyor, İşgal idolojisi ile beslene cahil Müslüman kitleler, misafir gittikleri yerlerin halklarına karşı aşırı bir düşmanlık içerisindedirler. Avrupam Halklarına karşı nefretle örgütlenen milyonlarca insan resmen Avrupa'yı içerden tehdit etmeye başladı...,
Refah problemi ise, en az 4 arap devleti Avrupa devletlerinden daha fazla bir yıllık hasılaya sahip, buralara bir Müslüman olarak kabul ediliyormusun!
İçerde olanlar, Avrupa'ya gelip, tamamıyla yabancı kalan ve her zaman öyle kalmak isteyen milyonlarca Türk, üyelik konusunda belirleyici bir rol oynamaktadırlar. Bu insanlar, yaşadıkları ülkelere tamamıyla zıt hal ve hareketleri ile oranın halkını Türkler'e düşman yapmış durumdadırlar.
Ortaçağ kafalı kitlenin yarattığı imago feci şekilde negatif motivasyonlar taşıyor! Bu motive ile çoğalan uyumsuzlar sürüsü hiç bir topluma fayda vermez. İslamcı ırkçı örgütler önderliğinde kışkırttılan dejenere kitle, Avrupa halklarına şimdiden korku slmaktadır.
Günümüzde de bu zihniyet devam etmektedir. Türkiye'de hala kiliseler camiye çevrilmemektedir, bu zihniyet şu an için Aayasofya yı hala tutsak etmektedirler kendi dogmalarına. inatla cami müze olarak tutulması saygısızlıktır. ayasofya özgür bırakılmalı, yüzyıllar önceki özgünlüğüne kavuşturulmalıdır. ancak bu şekilde geçmişin günahlarından arındırılabilir... vicdanlar efendim.

- Ayasofya kilise olarak kalmalı, camiye çevrilmiş haline son verilmeli, tarih ve sanat katliamına son verilmelidir. islam diktatörlüğüne son verilip bütün dinlere özgürlükleri geri verilmelidir.
- Askerlik parası denilen haraç kalkmalıdır.
Zorunlu askerliği "vatan borcu", "vatani görev" gibi hamasi saçmalıklarla kutsamak anlamsız bir akıl dışılıktır:  19. yüzyılın devlet, din, ırk politikasıdır bu. Günümüzde devletler şirketler gibidir. her fırsatta halktan haraç kesen devlet sınır falan da koruyamaz. Vatana hizmet, halka hizmet elde silah tutmakla olmaz, bunu artık o kalınlaşmış 19. yüzyıl artığı beyinlerden çıkarmak gerekir. Mısır örneğinde olduğu gibi, zorla askere götürülen gençler, acımasızca, kendi ana anne babalarına kurşun sıkmaktan da geri kalmazlar. Türk ordusu bu haliyle, haraç ve baskı ile hiç bir savunma yapamaz. Nihayetinde İslamcılığa teslim bayrağı çekmesi onun geldiği noktayı gösteriyor. Nice asker intihar etti, veya kaza-intihar diye  arakadan vuruldu. Yozlaşma, çürüme son noktaya varırken, bunu dağıtıp özel orduya geçmenin tam zamanıdır.
Son zamanlarda, Gezi eylemlerine yamanmaya çalışılan  “M. Kemal'in Askerleriyiz” sözü militarist bir anlayışı çağrıştırıyor. Asker ölme ve öldürme mevzisindedir. Bu sloganların sivilleşme ve modernleşme amacı güden böylesine demokratik bir eyleme bulaştırılması onu provoke anlamına geliyor.
Sistem karşıtı bir protesto esnasında onun bunun askeri olduğunu iddia etmek, hareketi bozmak demektir.  "mustafa kemal'in askerleriyiz" demek ne demektir?  Kemalist askerlerden oluşan TSK, Hilafetçi AKP elinde, onun  iktidarı için kullanılan şiddet aygıtlarından biridir. Yeteri kadar Kemalist asker var ve bunlar bu köhne rejimin bel kemiğidirler, daha fazlası ne yapacak?
AKP rejimi, gezi direnişini bastırrmak için, 12 Haziran'da Taksim'e Mustafa Kemal'in dev bir portresini astı ve orada bulunan insanlara bu portrenin altında olmadık işkence ve zulüm yaptı. Türkiye'de yapılan bütün darbelerden sonra olan da budur. İşkencelerin Atatürk'ün resmi altında yapılması bir gelenek haline gelmiştir!
Aynı anda hem Kemalist,hem de Abdülhamit'çi olma maharetine super karizma adını verdiler!
R.T.Erdoğan'ın her telden çalması, Kemalizm'in başlarına ayyaşlar deyip, arkasından da Atatürk'ün resmi altında konuşma yapması, Taksim'e ilk iş olarak büyük bir Atatürk resmini asması, hem AB üyeliğinden dem vurması, hem de ''ben AP diye bir şey tanımıyorum'' demesi, hem gezi parkındakilere en aşağılık hakaretlerde bulunması, hem de ''bakın sizin ayağınıza geldim'' demesi, Kaddafi'ye kardeş, en büyük dost deyip, arkadan vurması vs.. ''Hz. Ali'ye sahip çıkıyorsanız, en büyük alevi benim'' deyip, arkasından Suriye'de Alevilerin en büyük düşmanı kesilmesi...Kürtlerle barış deyip, hemen akabinde her tarafa karakol kurup askeri yığınaklar yapması...  Bütün bunlar karizma değil, tutarsızlığın daniskalarıdır.
Erdoğan, karizma değil,  güvenilmez damgası yemiştir.
Gezi eylemine gelip, ''askeriz'' diye slogan atanların  kastettikleri 'Mustafa Kemal', herhalde başka bir Kemal olsa gerek...! Rabıta işaretini yapan şimdiki başbakanı iktidara sürükleyenler, 1981 lerde Türkiye'yi dikta zoru ile Rabıta örgütüne peş keş çeken Kemalist askerlerdir.
Kemalist Türk ordusu'nu yöneten R.T Erdoğan'ın  göğsünü gere gere rabıta işaretini yapması, arkasında yürüyen apoletliler olmadan mümkün değildir...
Kemalist TSK, halka karşı kullanılan, tepeden tırnağa silahlı, iktidarın ve şiddetinin temel direğidir.
Gitgide daha militarist bir toplum olma yolunda ilerliyen AKP rejimi, askerliğe, islam din motifi de katarak kutsallaştırdı. Tüm komşu ülkelerin ve ülkedeki tüm azınlıkların düşman olduğu propagandası ile, "her türk asker ve Müslüman doğar" militarist ırkçı dinci propagandasının iyice  yaygınlaştırıldığı bir ortamda, ona karşı mücedeleyi 'biz daha falzla Kemalist askerciyiz' sloganları ile güdülemek, savaş ortamı ve kaosu zihinlerde daha fazla canlandırmaK anlamına gelmektedir...

 
- Okullara yerleştirilen polis ve jandarma geri çekilmelidir. Bu polis devleti olduğunun göstergesidir. Politik partilerce üniforma giydirilip polis ilan edilen sadist, kriminal unsurların bu köhne teşkilatı var oldukça hiç bir demokratikleşmeden bahsedilemez! Polislerin sahte diplomaları geçersiz kılınmalı, beyinlerindeki ırkçı kinci, halk düşmanı sadist tümorlar kökten sökülmeden görev verilmemelidir. Şimdiki Polis teşkilat tasfiye edilerek, yerine modern eğitimli bir güvenlik sistemi kurulmalıdır.
- Köyleri baskı ve zulüm altında tutan Köy koruyucuları, devletin kullandığı diğer paramiliter örgütlenmeler  dağıtılmalıdır. Bunlar var oldukça daha çok insan ölecektir. Köy katliamlarının çoğunun bunlar tarafından, PKK kılığı altında yapıldığına göre, bunların AKP tarafından kuvvetlendirilmesi daha çok kan döküleceğinin işaretini veriyor.
- Polis ve jandarmanın ata kültürü diye benimsedikleri İşkenceye son verilmelidir. Devlet kurumlarında ki İşkence, son Gezi eyleminde tutuklananlara karşı yapıldığı gibi devam etmektedir. Bütün işkenceci polis ve subaylar iş başındadır, kurumları aynen duruyor, destekleri artmış, kariyerleri yükseltilmiştir.
- Nüfus planlamasına geçilmelidir. Türkiye'de nüfus planlaması zorunludur. Aşırı bir hızla artan cahillik, eğitim öğretim yetersizliğinden kaynaklanan hal ve hareketler, toplumun içine düştüğü feci yozlaşma ve çürümeye son verip daha özgür bir toplumun kurulması için dengesiz büyümeye son verilmelidir. Eskiden avrupa kapılarna doğru itilen cahil kalabalıklara orada da fazla rağbet olmadığına göre, bunlar Türkiye'de kalacak ve büyük felaketlere yol açacaklardır. Mesela son haftalarda bayram kutluyoruz diye sağa sola koşusan kalabalıkların neden oldukları trafik kazaları, cinnet geçirmeler nedeniyle Türkiye'de 249 insan öldü ve 600 e yakın yaralı var! Bunun Mısırda ki katliamdan ne farkı var?
Aşırı şekilde anormal yollarla yapay şekilde çoğaltılan ot gibi kitlelerle tarihsel, sosyal ve bilimsel başarılar sağlanamaz. Çin, nüfus planlaması yaptıktan sonra, bilim, teknik ve ekonomik alanda başarıya giden yolu açabilmiştir.

Mısır örneğinde olduğu gibi ''her sene bir doğum'' parolası ile çoğaltılan insanlar, Nil vahası ile sınırlı bir alana sıkıştırılırsa bu türden toplumsal felaketler kaçınılmazdır.

İstanbul ve çevresi de feci yığılmalar nedeniyle aynı toplumsal patlamalara gebedir.
İslamcılar, başta Tayip Erdoğan olmak üzere Mısır'ın Müslüman kardeşleri, politik çıkarlardan dolayı, bilimsel rasyonal metodları redettikleri için, oluşan bu türden toplumsal felaketlerin sormlusudurlar.

- Cami değil, Köy Enstitüleri kurulmalıdır. Arap'ça ezan alçak sesle ve semt başına en fazla  1  tek camiden okunmalıdır. Her taraf Arapça marşlar çalan camilerle dolup taşıyor. Köhnemiş düzenin birer sembolü olan cami minarelerinden, orada oturan halka ihtar anlamında okunan eğemenlik, hükmetme marşlarına son verilmelidir. Ezan Arap dilinde, anlaşılmaycak şekilde kamufüle edilip gizemli manalar verildiğinden dolayı bunu anlamayanların tepkileri kısmen bastırılmıştır. Hükmedenin, eğemen olanın ihtar marşıdır bu, onun orada devam ettiği sinyalini verir! Bunlar ortaçağı temsil eder. O dönemlerde kominikasyon araçları çok ilkel olduğu için, yüksek minareler yapılır ve oraya hükmedenlerin kudretlerini gösterme anlamında yüksek sesli propoganda ile kitlenin piskolojisi kontrol altında tutulurdu. Bu çağ kapandığına göre köy ve mahallelere zorla cami yapımından vageçilmelidir.

- Diyanet dağıtılmalıdır. Diyanet işleri başkanlığının ilke olarak ülke içindeki bütün inanışlara eşit mesafede olması, gerekirken, şimdi sadece Sünni İslam'ın temsilcisidir. Günümüzde ise, 9 milyar ytl ye yaklasan bütçesi, birçok bakanlığın önündedir. Başkanlık 100 binin üzerinde imam ataması yapmakta yine bir o kadar camiyi bünyesinde bulundurmaktadır. Din kurumu özelleşmeli diyaneti finanse etmek için devlet tarafından yapılan soygun bitmelidir..
 
- Zorunlu din dersleri ve nüfus kağıtlarındaki ''İslam'' hanesi kaldırılmalıdır. Devlet okullarında din dersi okutulmamalı,kuran kursu vs resmi kurum olmamalı. Nüfus cüzdanlarından din hanesi kaldırılmalıdır. İnsanların inançlarına göre bu veya başka yöntemlerle fişlenmesinin önüne geçilmelidir.
SURİYE SORUNU.

Suriye Osmanlılar tarafından işgal edilmeden evel Aleviler çoğunlukta idi. Yavuz Selim en büyük katliamı burada yaptı.
Yaklaşık 80 000 Alevi kılıçtan geçirildi ve geri kalan kitleler sürülerek, toprakları Sunnilere verildi.
Yavuz ismi Anadolu ve Lazkiye’deki Arap Alevilerinin tarihinde, katliam, zulüm, acı ve kıyımı ifade eder. Yavuz 1514’de 40 bin Anadolu Alevi’sini katletti. 1516’da Hama’da, Humusta, Şam’da Alevilere karşı katliamlar gerçekleştirir. 1517’de Suriye’yi ele geçiren Yavuz, 80 bin Arap Alevisini öldürtmüştür. Bu katliamdan kurtulanlar Lazkiye, Antakya ve İskenderun’a yerleşmişlerdir
Abdülhamit'çi AKP rejimi, Yavuz selim yolunda ilerlemeye devam ediyor...
AKP rejimi Suriye'ye saldırıda kararlıdır...Suriye'ye saldırı, Kürt petrolüne ulaşmaya dönük hesap ve arzuları olan neo - osmanlıcı AKP’nin yayılmacı ve militarist bölge politikalarının bir diğer yanıdır. Suriye kontrol altına alınmadan Kürt petrolüne ulaşmak zordur.
Milli görüşçü, Abdülhamitçi akıncıların partisi AKP,  Ortadoğu’da belirleyici bir önem kazanan dinsel mezhep temelli politik çatışmalarda Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte Sünni ittifakın önemli bir bileşeni konumuna geldi.  Kendi halkını ezmekten başka bir formu kalmayan TSK ise güneydeki Suriye sınırına yığınak yaparak, ne kadar kitlesel imha silahı varsa oraya taşıyarak, bu sınırları uluslararası bir çatışmanın ana cephesi haline getirdi.
Türkiye’nin bölgede yüklenmiş olduğu rol gözler önüne serilirken, AKP’nin Sünni İslam temelli politikaları da Tayyip Erdoğan’ın söylemleri ile belirginlik kazanmaya başlamıştı. AKP’nin yayılmacı militarist politikası, Tayyip Erdoğan’ın çeşitli konuşmalarında bir takım ideolojik simgelerle vurgulanmakta idi.Erdoğan, II. Abdülhamit politikasını devam ettirmeye çalışıyor. Hem İslam hemde Türk ırkçılığı yapan makyavelist Erdoğan her telden çalma maharetini ise, dalkavuklarına karizma diye öttürüyor.
AKP hükümeti mezhepçi politikalarıyla, El kaide, El Nusra ve ÖSO gibi çetelere ilham kaynağı olmayadevam ediyor. 
Neo-Osmanlıcı abdülhamitçi Tayyip Erdoğan Mısır'da Müslüman Kardeşler örgütü için dua edreken diğer yandan  Şam’da Emeviyye Camisi’nde kılınacak namazını hayal etmektedir...Tayyip Erdoğan’ın çeşitli konuşmalarında kullandığı ideolojik simgeler de geçen zaman içinde böylesi bir işleve sahip oldular. Emeviyye Camisi’nde kılınacak öğle namazı müjdesi, yayılmacı ve emperyal bir Osmanlı Sultanının fetih seferinden önce, tebaasını fethe motive etmek ve fethi meşrulaştırmak için kullandığı argümanlarla bire bir örtüşmektedir...Yavuz Selim hayranı Erdoğan, onların yaptığını taklit etmeye başladı...
Şimdi Yavuz’un Cihatçı torunları, Türkmenleri de aralarına alarak “Yavuz Sultan Selim Birliği” kuruyor. Aralarında Fatih Sultan Mehmet Tugayı, Sultan Abdülhamit Tugayı’da var.
Bu birlikler Lazkiye’de Alevilere, Rovaja’da Kürtlere yönelik katliam gerçekleştiriyorlar.
Suriye dış müdahale ile ilk kez tanışmıyor. Lazkiye "Alavi Özerk Bölgesi" olarak ta bilinir. 1925’den 1944’e kadar“Alavi Devleti” özerklik statüsü sürmüştür. Lazkiye Alevi devletinin başkentiydi! Aleviler Fransız mandasını ret ederken, Sünni Araplar  “Özgür Suriye” adı altında Fransız mandasını kabul ettiler.  Bugün ise Aleviler  müdahaleye karşı iken, cihatçılar “Özgür Suriye Ordusu” ismi ile paralı çetelik yapıyorlar....

Sevgi ve Saygılarla
 
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

----------------------------------------------------------------------
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Ferdi koçkar
Yeliz seren
S. Aktaş
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
R. Adalı
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
Nizamettin Duran
A. Demir
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Murat Koç
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Erdal Cömert
Ismail Bulak
Ahmet Meriç
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel
İsmet C. Koray
salih Söğütlü
Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
Ali Dem. Sarahoğlu
Ayten Karaman, Mehmet Azal
L. Uzan, Harun Tabaklı
***********************************************************************


Thursday, August 15, 2013

İslam devrim yapamaz, o var olanın yerine daha kötüsünü koyar.

 Türkiye ve Mısır.

 
Kısa bir zaman evel, Mısır'da iktidarı ele geçiren Müslüman kardeşler zafer şarhoşluğu içinde hemencecik camilere koşuşup İsrail alehinde dualar etmeye başlamışlardı. Mübarek istifa etmiş, ama devletin kendisi aynen duruyorken, Müslümanların zafer çığlıklarının, Yahudi inancına sahip insanlara karşı bu türden ifade edilişi bile, islamcıların beyin altlarının nasıl işlediğine dair ip uçları veriyor! Devrim derken bile bunlar Yahudi düşmanlığını anlıyorlar. AKP gibi  Sunni islam'ın en kötü temsilcilerinden biri olan Selefiliğin, diğer ırk ve dinlere karşı olan kin ve husumetinin ne kadar derin olduğu burada bir kez daha görüyoruz. Sözde devrim olacak, ortaya da insanlığın en kötü tarafı ortaya çıkacaktı!
30 yıllık diktatör Hüsnü Mubarek, Arap milliyetçisi ve doğal olarak bir İsrail düşmanı idi. Sözde onu yıkıp, daha fazla Yahudi düşmanlığı yapmak devrim değildir. Buna ''Mısır devrimi'' denmez, zaten var olan kin ve düşmanlığın daha da artması toplumun yıkımını getirir.
Arap baharı adına, diğer din ve ırklara karşı düşmanlığı politik çıkarları için çıkış noktası yapan Sunni İslamcılar, bütün Orta Doğu ve Kuzey Afrika'yı sanki yeniden işgal ediyormuş gibi, Tunus'dan Yemen' e, Sudan'dan Pakistan'a kadar her alanda iktidar değişiklikleri için ortalığı kan gölüne çevirdiler.
Her alanda geri kalan Sunni Müslümanlar, halkın var olan diktalara karşı tepkilerini kullanarak kendi diktatörlüklerini yeniden restore ederken çağ dışı bir ideolojik sistem olan İslam'ı esas aldılar.
Mısır'ın Müslüman kardeşleri, AKP, Suriye'nin Nusracı şeriatçıları, Libya ve Tunus' un Sunni politik İslamcıları, "İslam"ın arkasına saklanıp, "Allah böyle diyor" diye en aptalca şeyleri insanların gözüne sokmaya çalıştılar, ama şimdi onları zor günler bekliyor. Önümüzdeki yıllarda İslam, kimsenin, arkasına saklanamayacağı bir şeye dönüşebilir. Kuran'daki küfürler, hakaretler, bulduğunuz yerde öldürün ayetleri, sonu gelmez arapça yeminleri, kadınları insan yerine koymayışı, köleliği meşrulaştırması, insanların müslüman olan olmayan diye bölmesi ve müslüman olmayanlara her türlü zulmü emreden ayetleri,isanların taşlanması, bütün bunlar çağdışıdır. Dolayısıyla İslam, Müslüman olmayanlar için, tam manasıyla bir savaş ideoljisidir.
İslam çağ dışı bir realitedir. Toplumsal alandaki bütün gelişmelere ters, kör bir reaksiyondur. Son yılların büyük değişme ve alt üst oluşlarına karşı, insanlığın genlerinde ki bağnaz karşıtlığın bir refleksidir. İslam'dan çözümler beklemek, onu moda yapmak tarihsel akışı tersine çevirmek demektir. Müslümanlık beyin değil, kalp der! Kuranın orjinalinde beyin kelimesi geçmez, "beyin" kelimesi yerine "kalp"(idrak anlamında) kullanılır. Eskiden cahiliye döneminde insanlar bunu böyle alglıyorlardı. Muhammed zamanında, ilkel bir aşiret toplumu olan Araplar henüz beyin' in görevini bilmiyorlardı. Heyecanlanınca kalp küt küt attığı için, idrak organının kalp olduğunu sanıyorlardı. Bütün Arap ayetlerinde beyin kelimesi geçmez, kalp kelimesi geçer. Çölün ortasında bin yıllarca izole edilmiş bu türden ilkel kabilelerin, Mısır piramitlerini yapan uygarlıkla bir ilgileri yoktu. Mısır'ın ilk uygarlıklarını kuranlar insan organizması hakkında daha fazla bilgilere sahiptiler.
Arap kabileleri, muhammed önderliğinde birleşince ilk yaptıkları hemen etraflarındaki ülkeleri işgal etmek oldu. Baskı ve zulüm, başkalarının ülkesini, malını mülkünü yağma ve talan İslam'ın geleneklerine takılıp kalmış ve bu akıncı İslam anlayışı dünyanın bütün halklarına karşı sabit bir tehdit olup çıkmıştır.
Muhammed'in savaşları ve ölümünden sonra hemen başlayan saltanat çekişmelerinin karakteri İslam ve Müslümanlığın ne olduğunu en keskin şekilde gözler önüne serer. Halife olmak için herkes bir birini öldürmeye başlamıştır: Ali' den Osman'a, Ebubekir'den, Ömer' e kadar herkes suikast yoluyla temizlemiştir. Bu durum, ilkel toplumlarda, aşiret, kabile liderliği için bir birini kesen insanların en doğal halidir. Bu apaçık ortadadır. Burada kutsallık ne arıyor?
Bu silahşörlerin nereleri kutsal oluyor? Bunların savaş hikayelerinin de işlendiği İslam ideolojisi, insanlığın gelişen bilgi birikimi ve oluşan kimlik gelişimine uygun değildir. Geçmiş hizip, mezhep ve ümmetler, kendi yağma ve talanlarına uygun düşen kimlik değerlerine bağlı olarak İslam’ı formüle etmişlerdir. Bu durum, coğrafyamıza bir sürü sorun bırakarak ve hala da yenilerini yaratarak devam etmektedir. Gelecek kuşaklar bu kimlik değerleriden kopmadıkça, bu kör çemberin dışına çıkmak için çaba göstermedikçe, sorunlar çözülemez. Bu nedenle İslam'a boyun eğmek, ona biat, her hangi bir kula kulluk yapmak anlamına gelir. Arap'ların savaş ideolojisine köle olmak, hür bir insanın bir başkasına kul olmasıdır! Kulun kula kulluk ettiği sunni İslam  anlayışı, çağ dışıdır. AKP' nin çadır direkleri olan cemaat ve tarikatlar toplumu kıskaç altında tuttuğu müddetçe Türkiye yeni karanlıklara sürüklenmeye mecburdur.
Karanlık çağlarda, çöllerde, deve çobanlarının başından geçen hikayelerin, diğer dinlerden kopyalanan bölük pörçük saçmalıklara yamanmasından oluşan bu teori, günümüz dünyasının hiç bir sorununa çözüm bulamaz. İslam, Bedevi ve Vahabi kabilelerinin başka ülkeleri yağma ve talan için salladıkları ''kutsal kılıc''ı sallayanlara verdikleri bir eroin şırıngasıdır.
Bunu terkedin ve Taksim devrimine katılın!
 
Taksim direnişi halktan gelen yeni taleplerle genişleyecektir.
****************************************************************************
 
- Askerlik parası denilen haraç kalkmalıdır.
Zorunlu askerliği "vatan borcu", "vatani görev" gibi hamasi saçmalıklarla kutsamak anlamsız bir akıl dışılıktır:  19. yüzyılın devlet, din, ırk politikasıdır bu. Günümüzde devletler şirketler gibidir. her fırsatta halktan haraç kesen devlet sınır falan da koruyamaz. Vatana hizmet, halka hizmet elde silah tutmakla olmaz, bunu artık o kalınlaşmış 19. yüzyıl artığı beyinlerden çıkarmak gerekir. Mısır örneğinde olduğu gibi, zorla askere götürülen gençler, acımasızca, kendi ana babalarına kurşun sıkmaktan da geri kalmazlar.
- Okullara yerleştirilen polis ve jandarma geri çekilmelidir. Bu polis devleti olduğunun göstergesidir.
- Köyleri baskı ve zulüm altında tutan Köy koruyucuları, devletin kullandığı diğer paramiliter örgütlenmeler  dağıtılmalıdır. Bunlar var oldukça daha çok insan ölecektir.
- Polis ve jandarmanın ata kültürü diye benimsedikleri İşkenceye son verilmelidir. Devlet kurumlarında ki İşkence, son Gezi eyleminde tutuklananlara karşı yapıldığı gibi devam etmektedir. Bütün işkenceci polis ve subaylar iş başındadır, kurumları aynen duruyor, destekleri artmış, kariyerleri yükseltilmiştir.
- Nüfus planlamasına geçilmelidir. Türkiye'de nüfus planlaması zorunludur. Aşırı bir hızla artan cahillik, eğitim öğretim yetersizliğinden kaynaklanan hal ve hareketler, toplumun içine düştüğü feci yozlaşma ve çürümeye son verip daha özgür bir toplumun kurulması için dengesiz büyümeye son verilmelidir. Eskiden avrupa kapılarna doğru itilen cahil kalabalıklara orada da fazla rağbet olmadığına göre, bunlar Türkiye'de kalacak ve büyük felaketlere yol açacaklardır. Mesela son haftalarda bayram kutluyoruz diye sağa sola koşusan kalabalıkların neden oldukları trafik kazaları, cinnet geçirmeler nedeniyle Türkiye'de 249 insan öldü ve 600 e yakın yaralı var! Bunun Mısırda ki katliamdan ne farkı var?
Aşırı şekilde anormal yollarla yapay şekilde çoğaltılan ot gibi kitlelerle tarihsel, sosyal ve bilimsel başarılar sağlanamaz. Çin, nüfus planlaması yaptıktan sonra, bilim, teknik ve ekonomik alanda başarıya giden yolu açabilmiştir.

Mısır örneğinde olduğu gibi ''her sene bir doğum'' parolası ile çoğaltılan insanlar, Nil vahası ile sınırlı bir alana sıkıştırılırsa bu türden toplumsal felaketler kaçınılmazdır.

İstanbul ve çevresi de feci yığılmalar nedeniyle aynı toplumsal patlamalara gebedir.
İslamcılar, başta Tayip Erdoğan olmak üzere Mısır'ın Müslüman kardeşleri, politik çıkarlardan dolayı, nüfus planlaması denilen bu bilimsel rasyonal metodu redettikleri için, ondan dolayı oluşan toplumsal felaketlerin de sormlusudurlar.
 
- Cami değil, Köy Enstitüleri kurulmalıdır. Arap'ça ezan alçak sesle ve semt başına  yalnızca  1  tek camiden okunmalıdır. Her taraf Arapça marşlar çalan camilerle dolup taşıyor. Köhnemiş düzenin birer sembolü olan cami minarelerinden, orada oturan halka ihtar anlamında okunan eğemenlik, hükmetme marşlarına son verilmelidir. Ezan bunun biraz nazikleşmiş şeklinden başka bir şey değildir. Hükmedenin, eğemen olanın ihtar marşıdır bu, onun orada devam ettiği sinyalini verir! Bunlar ortaçağı temsil eder. O dönemlerde kominikasyon araçları çok ilkel olduğu için, yüksek minareler yapılır ve oraya hükmedenlerin kudretlerini gösterme anlamında yüksek sesli propoganda ile kitlenin piskolojisi kontrol altında tutulurdu. Köylere ve mahallelere zorla cami yapımından vageçilmelidir.
 
- Diyanet dağıtılmalıdır. Diyanet işleri başkanlığının ilke olarak ülke içindeki bütün inanışlara eşit mesafede olması, gerekirken, şimdi sadece Sünni İslam'ın temsilcisidir. Günümüzde ise, 9 milyar ytl ye yaklasan bütçesi, birçok bakanlığın önündedir. Başkanlık 100 binin üzerinde imam ataması yapmakta yine bir o kadar camiyi bünyesinde bulundurmaktadır. Din kurumu özelleşmeli diyaneti finanse etmek için devlet tarafından yapılan soygun bitmelidir..
 
- Zorunlu din dersleri ve nüfus kağıtlarındaki ''İslam'' hanesi kaldırılmalıdır. Devlet okullarında din dersi okutulmamalı,kuran kursu vs resmi kurum olmamalı. Nüfus cüzdanlarından din hanesi kaldırılmalıdır. İnsanların inançlarına göre bu veya başka yöntemlerle fişlenmesinin önüne geçilmelidir.
 
Taksim, bir ruhtur, değişimi ve yeni bir süreci yansıtıyor, o mutlaka yeniden görünecek, gösterilerde ve yaratıcı yeni eylemlerde, girişimlerde, aktivitelerde yeniden canlanacaktır.
Taksim Gezi Hareketi,  Demokles'in Kılıcı misali polis devletini esas alan Türk İslam sentezcilerinin tepesinde sallanmaya devam edecek ve statükocıları değişime zorlayacaktır...
AKP'nin ve öncüllerinin halkın mantalitesine soktukları barbarlık, karanlık ruh, sarsılmaya başlayacaktır. Taksim gezi hareketi, buna dokunma cesaretini gösterecektir.
 
 
 
Sevgi ve Saygılarla
 
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

----------------------------------------------------------------------
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Ferdi koçkar
Yeliz seren
S. Aktaş
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
Nizamettin Duran
A. Demir
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Murat Koç
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Erdal Cömert
Ismail Bulak
Ahmet Meriç
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel
İsmet C. Koray
salih Söğütlü
Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
Ali Dem. Sarahoğlu
Ayten Karaman, Mehmet Azal
L. Uzan, Harun Tabaklı
***********************************************************************
 
 
http://www.change.org/petitions/başbakan-yuksek-bina-yapmayın-demis-peki-ya-camlica
 

Thursday, August 8, 2013

AKP VE İSLAM!


Politik iktidarın toplumsal iktidarı kendine tabi kılma süreci hızlanıyor...İslamcılar, önlerindeki bütün engelleri tek tek ortadan kaldırmaya devam ediyorlar.
Sunni mezhebi esas alan AKP, çevresi bir mezhep savaşı ile yanan bir alanda büyük bir yıkımın ön şartlarını oluşturmaya devam ediyor. Bu temelde, Türk Devleti’nin kendi içindeki önemli Alevi potansiyelini etkisizleştirme konusunda yoğun faaliyet içinde olduğu, son Askeri Şura kararlarında olduğu gibi, Ordu'da yapılacak temizliğin devam edeceği sinyali verilmiştir.
Alevi ve Kürtler için yeni rejim altında yaşam şartları daha da zorlaşacaktır.
Devlet kurumlarında ki tüm Alevi ve Kürt'lerin fişlenmesi ve kilit noktalardan uzaklaştırılmaları kaçınılmazdır. Alevi kökenli birisi artık çavuş bile yapılmayacaktır. Namaz kılmayan, oruç tutmayan, hanımlarına Türban taktırtmayan subaylar terfi edilmeyecektir.
AKP iktidarı, Suriye'de Sunni bir devlet kurmak için başta El Nusra olmak üzere 13 şeriatçı örgüte yaptığı silahlı yardımları artırarak, savaşta iyice pişen kadrolarını sadece Suriye'de ki Alevilere karşı değil, aynı zamanda Türkiye'de ki Aleviler' e karşı da kullanacaktır.
Askeri Şura' dan verilen sinyal şu anlama geliyor: 'Yeni Türk ordusu, Sunni, tarihsel olarak sürdürülen Suud-Yavuz çizgisinde hareket edecektir.'' Kemalist Ordu'ya güvenen Alevilerin imhasına kadar uzanabilecek bu yeni süreç, yakında daha büyük temizliklerle hızlandırılacaktır.
Siyasal islamcı iktidarın önündeki en büyük engeller ortadan kaltığına göre, Suriye ve Irak mehzep çatışması temelinde dışa yayılma süreci başlayacaktır. Komşu ülkeleri işgal etmek için adeta yanıp tutuşan AKP iktidarı, Irak ve Suriye'nin iç işlerine müdahale etmeye bu anlamda hız verecektir. Türkiye’nin Irak ve Suriye'de bir mezhep savaşına oynadığını gösteren somut kanıtlar var. Nitekim, Türkiye bölgede gelişecek bir mezhep çatışmasına seyirci kalmayacağını, bizzat başbakanın ağzından açıkça ilan ediyor.
 
Taksim gezi eylemleri ile açılan yeni süreç, Avrupa'da faaliyet gösteren onlarca tarikat ve cemaati zor duruma düşürdü. Çaktırmadan her tarafa sızan, her yıl milyarlarca kara parayı Türkiye'de aklayan ve AKP rejiminin bel kemikleri olan  Avrupa düşmanı politik islamcılar, Erdoğan ve diğer sertlik yanlılarının yaptıkları hatalar ve verdikleri açıklar yüzünden problemli bir döneme girdiklerini sezdiler. Avrupa' da şimdiye kadar uyuttukları salon sosyalistlerinin, sözde Hiristiyan demokratların, bunak yöneticilerin bu yüzden uyandıklarını, kendilerinden şüphelenmeye başladıklarını ve zaman içerisinde verdikleri destekleri bırakacaklarını anlamaya başladılar. Avrupalıları kandırmak için, sözde ılımlı geçinen, bazı bürokratları maskeleme olarak kullanan politik İslamcılar, yıllarca, aşırı sağcı politikaları, solcu kılığına girerek, aşırı dinci politikaları, kardeşlik ve dostluk yalanları ile gizleyerek güçlendiler. Sadece Almanya'ya, 35 yıllık bir zaman dilimi içerisinde 9 000' den fazla cami veya mescit kurdular. Her taraf kuran kursu ile dolup taştı... Bütün Avrupa  şehirleri, bebeklerden başlayarak beyin yıkama faaliyetleri yürüten binlerce organizasyon tarafından adeta parsellendi. Avrupa ülkelerini din, Allah hizmetleri vs.. yalanları ile kandırarak milyonlarca sübvansiyon alan ve örgütledikleri insanlardan aldıkları haraçlarla büyüyen bu tarikat ve cemaatler çetevari yatırımları da yaparak devleştiler...
Avrupalılar bu türden beklenmedik yapılar karşısında adeta aciz kalmışlardı. Her istediklerini koparıp alan, 100 000 lerce insanı kontrol altında tutan politik islam'a karşı bir alternatifleri olmayan zavallı politikacı ve dini liderleri en sonunda yine onların kanı ile beslenen AKP uyandırdı. Avrupa Parlamentosu’nun açıklamasını ‘Avrupa’yı tanımıyorum’ diye reddeden Erdoğan, sürece yeni bir yön verdi, artık işler eskisi gibi yürümeyecektir. Bu işin Viyana'sı da buraya kadar!
 
3 000  civarında Türk'ün yaşadığı bir İsviçre kasabasına 7 tarikat ve 6 politik organizasyonla toplumsal piskoloji kuran, Türk islam sentezi adı altında Irk Din mafiası oluşturarak milyonlarca inanı haraca bağlayan tarikat ve cemaatler, her ağacın kurdu kendisinden olur misali, hiç beklemedikleri yerden ilk darbelerini aldılar.
 
TÜRBAN BİR ÜNİFORMADIR.
 
Türban bizim üniformamızdır  ( N. Erbakan)
Türban bir "tekgiyim"dir (üniformadir). Onu giyen kişi, sizin yüzünüze bagırarak: "ben islamcıyım!" der...
Erdoğan'ın malları mülkleri olan Kadınların esareti yeni aşamaya giriyor: Türban, çarşaf üretimi son 7 yılda %800 artış gösterdi.
Kadınları, İslamcı militan yetiştiren bir çeşit yumurtlama makinesinden farksız gören R. T. Erdoğan onları aşağılamaya devam ediyor. Erdoğan, İslamcı gericiliği cesaretlendirerek büyük şehirlerde dahil olmak üzere, Türkiye’deki siyasal ve toplumsal manzarasını değiştirmeye hız verdi. Bazı hükümet daireleri çalışma programlarını namaz saatlerine göre düzenliyor ve tamamen gerici bir önlem olarak liselerde erkek ve kızlar ayrılıyor. Müslümanlar için  Ramazan ayında lokantalar alkol servisini durdurmaya devam ediyorlar ve polis alkol ve sigara içtikleri için insanları vahşice avlamaya hız verdi. Yakın Doğu’da yükselen siyasî İslam’ın etkileri peçe ve başörtüsünün giderek yaygınlaştığı İstanbul’da bellidir. Bugün, herhangi bir tür örtü, Türk kadınlarının yüzde 70’ından fazlası tarafından takınılmaktadır.
İnsanların yatak odalarına girip yapılacak çocuk sayısını belirleyerek, henüz doğmamış çocuklara dahi musallat olmaya çalışan AKPliler, '' ne kadar fazlası olursa, AKP o kadar uzun yaşar'' felsefesi ile, "zorla evlendirilen,görücülük vs..usulleri ile evlenme veya çok eşlilik" şeklinde devam eden islami doyumsuzluğun çeşitli şeklillerini kuvvetlendirerek kadınları bütün tahakküm araçlarının karşısında yapayalnız ve savunmasız bırakmaktadır.

Bu örtülerin arkasında daha büyük bir drama yaşanıyor! AKP iktidarı 12 yılına girerken kadın cinayetleri ve şiddet, taciz,tecavüz, çocuklara yönelik cinsel istismar dikkat çekici oranda arttı! İşte rakamlar ve oranlar: 2002-2013 yılları arasında kadın cinayetleri oranında % 4100 artış olduğu belirtildi. Bakanlık, 2002-2013 yılları arasında fuhuş suçlarının % 620, ırza geçme ve çocuklara cinsel taciz suçlarının %925 arttığını belirtti.  her gün en az 325 kadın şidette uğruyor. TÜİK verilerine göre 2002 yılında kadın cinayet sayısı 66 iken 2013 yılında bu sayı 3550 ye çıkmış kısaca 2005 - 2013 yılları arasında kadın cinayetleri sayısı 7.190 olmuş. aynı yıllar arasında 5074 kadın tecavüze uğramıştır. Ayrıca; fiziksel ya da cinsel saldırıya uğrayan kadınların % 188'inin bunu gizlediği belirlenmiştir.
Dünya Ekonomik Forumu'nun 2013 Cinsiyet Uçurumu Raporu'na göre Türkiye 134 ülke arasında sondan 4. sıradadır ve AKP iktidarında devamlı bir gerileme göstermiştir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun rakamlarına göre tecavüz ve taciz gibi cinsel saldırı suçlarında son beş yılda yüzde 90 artış yaşandı. 2002-2013 yılları arasında, 300 binin üzerinde kadın cinsel saldırıdan mağdur oldu.  2013 yılının ilk 6 ayında 600 kadın, 69 çocuk ve 5 bebek öldürüldü. 338 kadına tecavüz edildi, 375 kadına ve 35 bebeğe şiddet uygulandı ve 671 kadına taciz uygulandı.. Şimdi AKP rejiminde Başı kapalı kadınların sergilediği görüntünün ardında korkunç işsizlik ve yoksulluğun damgasını vurduğu, barbar, yüzyıllarca süren kadın karşıtı uygulamaların içine kilitlenmiş geniş bir ülke bulunmaktadır. Siyasî İslam’ın güçleri, Türkiye’nin yazgısını kimin şekillendirip, kazançlara el koyacağı hesabını yaparken kadınları da birer savaş malzemesi olarak kullanmak istiyorlar.
Erdoğan ve İslamcı kadın gruplarının iddialarının tersine, örtü “dinî özgürlüğün” uygulanmasının bir örneği veya bir tanrıya adanmışlığın göstergesi değildir. Hristiyanların haçı veya Yahudilerin takkesi gibi sadece dine üyeliğin gerici bir simgesi de değildir. Örtü, kadınların erkeklere boyun eğmelerinin fiziksel simgesidir; onların ast konumlarının sürekli, dayatılmış teyididir. Gerici şeriat yasalarının (İslamcı hukukun) kadınlara dayattığı tecrit edilmenin (inzivanın) evin dışına uzantısını temsil etmektedir.Kadının bedenini örtmesini ilginç bir kültürel özellik veya sadece bir giyisi “seçimi” olarak göstermek saçmalıktır. Başörtüsü, bedene hapishane olup altındaki giyeni boğan çarşaftan veya peçeden daha az eziyetli olabilir, fakat bunların hepsi kadının tam olarak insan olmayıp mülk olduğu görüşünü yansıtıyor. Örtü (ve peçe), İran, Suudi Arabistan ve bunların ötesinde faaliyet gösteren gerici İslamcı güçlerin toplumsal programının çarpıcı göstergesidir ve kadınlar için tam kulluktan aşağı bir anlama gelmemektedir.
Baskıcı ülke yönetimlerinin simgeler ve sembollerle sürekli olarak yapılacak propagandaya büyük ihtiyaç duydukları gerçektir. ''yavaş, yavaş'' ninileri ile ilerleyen AKP'de bir kaç göstermelik vekil dışında, basında ve diğer yerlerde AKP için çalışan bütün kadınların türbanlı olmaları, Erdoğan'ın Askeri şura toplantısında masalarda ki suyu kaldırtması, generallerden buna karşı çıt çıkmaması, İslamizmin restorasyonunda gelinen süreç hakkında bir indikasyon vermektedir.

Camileri dama taşı, minareleri süngü, imam hatipleri de arka bahçesi olarak gören bir zihniyetin bütün okullara girebilmek için kullandığı siyasi bir işaret olan türban, iddia edildiği gibi masum bir başörtüsü değil.
 Bu yeni üniformadır. Siyasi bir üniforma olarak kullanılan türban, tek tip bağlama şekliyle takan herkesin aynı görünmesini sağlar ve bir yere aidiyet belirtir.

Türkiye'nin temel sorunu olan bu Kadın istismarı ve kadına karşı şiddet aşırı bir artışı devam ederken, baş sorumlunun  kadınlar üzerinden siyaset yapması, onlardan daha fazla çocuk doğurtmak için kışkırtmalara devam etmesi bunu İslamcılık için bir mücadele metodu olarak ele alması esef vericidir.

Nüfus patlamaları yoluyla hegemonya kurmak, başka toplumlar üzerinde baskı, onların yaşam alanlarına, sayısal güç, yapmacık çoğunluklar yaratarak müdahale etmek, bilindiği gibi ilkel çağlara tekabül eden ve Osmanlı'ların da başarı ile uyguladıkları bir politikadır. Bütün Anadolu toprakları, bu strateji ile yaratılan yapay çoğunluklar sayesinde etnik temizliğe
uğramıştır. Anadolu'nun bütün yerlileri yokedilerek, ucube, dejenere yeni bir millet yaratılmıştır.
İslamcı güçler ele geçirecekleri yerlere, önce fakir fukara adı altında göçmenler sokar, arkasından da yağma ve talan için seferlere başvururlardı. Araplar'ın bir kaç kabile ile başlattıkları bu yayılmacılık taktiği günümüzde biçim değiştirerek devam ediyor. Sonradan İslam dinini yayma adı altında yağma ve talancılığın öncülüğünü üstlenen Osmanlılar, ekarte ettikleri milletlerin çocukları da ellerinden alarak, devşirme sistemince onları Türk Müslüman yaptılar.
R.T. Erdoğan, bu devşirme silahına sahip olmadığı için belki de yanıp tutuşuyor ama o ortalığı kuru kalabalıklarla doldurmak için, hayranı olduğu padişahlardan daha fazla olanaklara sahip..! Erdoğan, doğum başına vereceği yardımı çoğaltmaya hazırlanıyor: ''...en az 3 çocuk yapın, doğurun, doğurun, daha fazla doğurun, bu yolda her şey mubahtır, ne duruyorsunuz, biz bunu boşa mı söylüyoruz'', diyen Erdoğan'ın, sanki damızlık bir millet yönetiyormuş gibi, başka ülkelere kaçmak için çırpınan, karnını zor doyuran milyonların yapacağı çocukları ne yapacağı, bunları nerelerde kullanacağı bir bilmeceye dönüştü! 1965 lerden itibaren en az 16 milyona yakın türk kendi topraklarını terkederek başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine yerleşti. Bu sayıyla Türkiye insan ihracatı listesinin başında durmaya devam ediyor. kendi insanını hangi nedenden olursa olsun, başka ülkelere göçe zorlayan bir sistem, din, ve kültürü terketmemek, kaçanları elde tutmak için gerekli önlemleri almak yerine, daha fazla kaçacak insan yaratmak için zorlayıcı veya teşvik edici tetbirlere başvurmak, daha çok insanın kafasını karıştırmaya başladı. tabii olmayan bir yolla, yapay metotlarla üretilen bu kalabalıkların geleceği ne olacak ki? Ya askere gidip mayına basacak, ya kahvede akşama kadar okey atacak, ya da başka ülkelere kaçacaklardır...
 
Türkiye, yüz karası insan ihracatında dünyada 1. sırayı tutmaya devam ediyor!. Ekonomi gelişiyorsa Migrasyonun durması gerekmez mi?
 
Avrupa' ya milyonlarca cahil cuhul insan ihraç edilmiş, bunlar yarli halklara düşman olarak örgütlenmiş, kadınlarına Türban veya benzeri üniformalar giydirilerek, mevcut toplumla kaynaşmaları yasaklanarak, karşıt bir güç olarak ortaya çıkarılmışlardır. Bu rezalet duruyorken AKP yöneticileri daha çok çocuk yapın demeye devam ediyorlar! Erdoğan, bu çocuk doğurtma savaşını, sidik yarışına  dönüştürdü. Erdoğan'dan önce bu konuyu en ciddi şekilde devlet stratejisi yapan Alman Nazi lideri Hitler olmuştur.
Esasen bugün Erdoğan'ın Türkiye'de uyguladığı ''çocuk parası, yardımı'', ilk defa Hitler tarafından, ''üstün ırk'' diye tanımlanan Alman ırkının üstünlüğünü sayısal anlamda korumak ve dünyayı ele geçirmek için uygulanmıştır.
Aynı şekilde, Erdoğan'ın sık sık bağırarak tekrarladığı, ''tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan...'' sloganı da,  Alman Nazi'lerinin ana sloganlarından bir tanesidir.
Bu noktadan da anlaşılacağı gibi, Erdoğan'ın temsil ettiği Milli Görüş ideolojisi, Arap Milliyetçiliği olan İslamcılık ile Alman Irkçı nazı ideoljisinin bir karmasıdr.
Farklı ideolojiler, nüfusa da farklı biçimde bakar. Mesela İslamcı milliyetçilerin kafası, "Büyük Nüfus = Güçlü Türkiye" şeklinde çalışır.
Ne var ki bu, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma bir fikirdir. Orduların kafa kafaya geldiği, sayısı fazla olanın genellikle savaşı kazandığı bir dönemdi o... İleri teknoloji ve nükleer silahlar bu bağlantıyı çoktan kopardı. Gökyüzüne hâkim misin, uzaya hâkim misin, Biz 76 milyonla yakar yıkar demekle bir yere gidilemez.
TSK'nin, "Güçlü Ordu = Güçlü Türkiye" denklemi nasıl yanlışsa, Irkçı islamcı milliyetçiliğin "Büyük Nüfus = Güçlü Türkiye" denklemi de yanlış...
 
 
AVRUPA'YA GİRİŞ SORUNU!

 
Asker doğan savaşçı fertler, non-stop savaş ideolojisi ve piskolojisinden kurtulamayan bir kültür yapılanmasıyla sivil bir topluma entegre olmak doğal olarak zordur. Avrupa'ya düşmanlık edilerek oraya girilemez, kültürünü, yaşam biçimini beğenmediğin, sana tamamıyla ters düşen bir sisteme bağlanman tabiata aykırıdır. Çin, İslam birliğine üyelik müracaatında bulunmuyor, Kendisine has bir kültürü olan Japonya AB ülkelerine, üyelik için yalvarmıyor!, Suudi Arabistan, sosyalist bir pakt için can atmıyor. Peki dinci Sunnici AKP'nin, kendi idolojisine zıt bir sisteme yamanmak için çırpınması ne ile açıklanabilir?
AKP’nin kurmaya çalıştığı, başkanlık sistemini de esas alan yeni islam rejimi, diktacı yetkilerle donatılmış bir tek adam rejimi olacaktır. Bu tek adamın, yani Erdoğan'ın siyasal olarak Türkiye’yi düzenlemesine imkân sağlayan bütün temel direklerinin kurulması sürecinin, yalan ve palavralarla, Avrupa' ya ''demokratikleşmek süreci'' diye tanıtılması, bir taktiktir.
Dünyada bir sürü paktlar var ve yenileri de sürekli oluşma halindedir. Avrupa kültürüne zıt bir kültürü Türkiye'de hakim kılmaya çalışan AKP rejiminin, o pakta girmek için çırpınmalaraı iki yüzlülüktür. Avrupa Birliği oluşumu sadece bir kaç tefecinin, kap kaçtının, çalıp çırpmalarını düzenleyen bir sistem değil, ondan daha önemlisi ortak bir mentalite birliğine gidiş projesidir.
Buraya üyelik için baş vuran veya girmek için çalışma yapan ülkeler, iki yüzlüce, hem tam tersine gidip, hemde  ''almıyorsun beni işte...' diye ortalığı velveleye vermiyorlar.
Türkiye'de Avrupa'i olan ne varsa onu kökten silme açılımı yapan AKP'nin bu üyelik çığırtkanlığı şaibelidir.
Avrupa ülkeleri şimdilik bu tarikat ve cemaatlere, milyonlarca kandırılmış cahil insana müsamaha gösteriyor diye, oraya istila için girme heveslerine kapılmak büyük bir tuzak olabilir.
Demokrasiye sahip ülkelerin kalbi olan metropollerine binlerce Cami, mescit kurulmasına, on binlerce dinci militanın kitlelerin beyinlerini yıkayarak örgütlemesine izin veriliyor, her tarafa kuran kursları açılıyor, ezanlar yüksek sesle okunmaya başlanıyor diye, Avrupa'yı Sunni İslam'la ele geçirme hayallerine kapılmak için zamanın henüz erken olması gerek...!
Bu da AKP' nin 5.kol olarak doğan Müslüman askerlerinin taktiği olsa gerek!
AKP, Milli Görüş örgütü temelinde esasen hem teorik hem de pratik anlamda Avrupa kültür ve tarihinin, değer ve yargılarının, onun en temel yaşam şekillerinin karşısındadır, tek bir ortak noktaları bile yoktur: kiliseleri Camilere çevirmek istiyorlar, Avrupalıların kıyafetlerinden tutun, yiyeceklerine, kadın-erkek ilişkisinden, muzik ve sanata, normal Avrupalı'nın en basit yaşam şekline karşılar. Bu haliyle 180 derece tezatla, hangi birliktelikten bahsedilebilinir!
AKP'yi kuran tarikat ve cemaatler Avrupa'ya düşmanlıklarına devam ediyorlar. Milli Görüş tarafından Avrupa toprakları üzerinde örgütlenen kitleler, Avrupa halkına kin ve nefret kusuyorlar! Erdoğan'ın ''daha fazla çocuk, daha fazla doğurun..'' kışkırtmasıyla iyice çoğalan ilkel kitleler tatamıyla İslamcı ırkçı tarikat ve sözde sivil örgütlerin denetminde getto adacıklarına dönüşüp, Hünkar'ın şanlı girişini beklemekten başka bir hareket yapamıyan robotlara dönüşmüşlerdir. Bu haliyle İslamcı akımların çatı örgütü olan AKP'nin Avrupa topluluğuna düşman olarak girme düşüncesi söz konusudur. Cahil, şartlanmış Müslüman kitle iç güdüsel olarak bir yerlere doğru gidilmesi gerektiğinin farkında, ama bunu  Erbakan gibi dürüstlükle söyleyemiyorlar. Erbakan, Avrupa'yı resmen tehdit ederek, '' biz Roma'yı içerden fethetmek için geliyoruz..'' demişti. Avrupa'da doğup büyüyen 3. 4.  kuşakları ''askerli parası'' diye adlandırılan haracı ikiye katlayarak ipotek altına alan AKP, eski militaristleri geride bıraktığı gibi, Avrupa'ya aslında neden girmek istediğini saklamaya devam ediyor!.
Hem yaygınlaşan İslamcılık tehlikesini alevlendirecek, hem de beni bir an önce al diyeceksiniz!
 
Suriye’de devam eden, Sunni devletler tarafından körüklenen mezhep kavgasına tam hızla giren Türkiye, kısa sürede çatışmanın askerileşmesine hız vermek için  El Nusra örgütünü,  Antakya’dan eğitip yönlendirirken, diğer cihatçı örgütlere de lojistik desteğini sürdürmektedir.
Cihatçıların Libya-Suudi-Suriye hattı ile Katar’ın cihatçılara silah ve para desteği de AKP’nin denetiminde Türkiye üzerinden gerçekleştiriliyor.
AKP ile yakın temasta bulunan cihatçılar Suriye'de Sunni bir rejim kurmak için  saldırılarını  MİT ve TSK' in özel harp dairesi denilen ve şimdi adı ''çevik kuvvetler'' diye değiştirilen birimleri  desteğinde artırmaya devam etmektedirler...
Aynı şiddet yanlısı İslam'cı politik örgütler, Avrupa ülkelerinde, özellikle İngiltere, Almanya ve Fransa'da resmen birer tehlike haline geldiler; Örneğin çoğunluğu Protestan olan İsveç'te Müslümanlar'ın sayısı Katolikler'den üç kat fazladır. Şu an Avrupa topluluğu içinde 58 milyona yakın insan uluslararası politik İslam'ın avucunda, gece gündüz devam eden beyin yıkamayla Avrupalıları ürkütücü bir tehlike olarak hızla büyümeye devam ediyor.
 
İşte hızla çoğalan bu kara cahil kitleler, Avrupa ülkelerinde görülen nüfus azalmasına paralel olarak, daha fazla alan kazanıp, yaşadıkları topluma cepheden tavır alarak onun birer düşmanı olup çıktılar. Örgütlenmeler ilk etapta cami dernekleriyle başladı ve genişleyerek devlet kurumlarını da sardı. 1960'lı yılların başında Almanya'da sadece üç cami varken şimdi cami sayısı AKP' nin de kışkırtması ile 9 bini geçti. Arap ülkeleri, pakistan, Türkiye, Ortadoğu ve Afrika'dan  akın akın Avrupaya yığılan Müslümanlar, uygarlığın verdikleri nimmetleri kötüye kullanarak hızla örgütleniyor, sözde terk ettikleri ülkelerin kültürüne daha sıkı sarılarak, kendilerini buralara süren hükümetlerinin desteğinde tahribatlarına devam ediyorlar.
Şimdi bu durumda, tehlike olarak görülen bu ortamın en büyük mimarlarından biri olan AKP rejiminin truva atı gibi, bütün hatları yarıp, Avrupa'yı, geride hazır bekleyen 100 milyonlarca İslamcı'ya yemlik olarak sunması stratejisi kendisini ele veriyor...
 
Erbakan'ın oğlu tekrar ediyor: ''..Mücahit Erbakan tezarühatlarıyla kürsüye gelen Fatih Erbakan, bir saati aşkın salona hitap etti.Necip Fazıl'ın " surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!Ey kahpe rüzgar, ne yandan esersen es" dizelerini hatırlatarak, "şuurlu, samimi ve sadık bir toplantı olan bu toplantı, ikinci 40 yılın şahlanışıdır" dedi.Erbakan, şöyle konuştu:"Milli Görüş'ün misyonu, sadece oruç tutarak sadece namaz kılarak, bir hayır kurumu gibi çalışmak değildir.Avrupa'da bir çalışma olacağı zaman bunun Almanya'dan başlaması çok doğal çünkü insanlarımız burada neredeyse bir Belçika Hollanda kadar nüfus yoğunluğuna ulaşmış durumdalar. Almanya bizim olacaktır...'' Görüldüğü gibi AKP'nin politik ideolojik motoru olan bu Milli Görüş, mazlum fakir işçi, iş arayan saf göçmenler, dinine sadık iyi vatandaşlar adı altında resmen 5.kol olarak örgütleniyor... Erdoğan'ın non-stop çocuk yapma taktiği esasen bu hedefe yöneliktir. Türkiye'de milyonlarca işsiz varken, çocuk istemeyen kadınları aşağılayan Erdoğan, ''.. siz merak etmeyin, Allah için en az 3 olsun,.., AKP olarak ekonomik mucizeler yaratıyoruz.'', diyerek Milli Görüş ideolojisine biraz diplomasi katıp 2071 parolası altında eski Osmanlı hedefinden vaz geçmediklerini vurguladı.
Avrupa'ya sokulan Milyonlarca kara cahil kitle ise ''giriş, çıkıştan'': ''...Bundan sonra Türkiye'de ve Dünyada Muhammed Ali Fatih Selim Erdoğan rüzgarı esecek inşaallah. En yakın zamanda Erdoğan'ı Avrupa Birliğinin  başında görmek istiyoruz.  Allah'ın rızkıdır...'' '', diyerekten, sabah Camilerine girecek, akşam ise çıkacaklardır. Kafirin malı yemekle bitmez!
Zavallı Avrupa halklarının bu yiyicilerden çekecekleri var: Berlin, Paris, Brüksel, Viyana, Londra vs.. artık  uygarlık yerleri değil, İslamcı tarikat ve cemaatlerin üniformalarını taşıyan, rütbeleri, yıldızları, Türbanlarının bağlanışı ile simgelenen yağma ve talancıların korkunç yıkım sürecine sokulan, uygar insanların boşalttıkları alanlara dönüşen birer kenttirler artık...
 
Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

----------------------------------------------------------------------
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Ferdi koçkar
Yeliz seren
S. Aktaş
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
Nizamettin Duran
A. Demir
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Murat Koç
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Erdal Cömert
Ismail Bulak
Ahmet Meriç
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel
İsmet C. Koray
salih Söğütlü
Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
Ali Dem. Sarahoğlu
***********************************************************************
 
 
http://www.change.org/petitions/başbakan-yuksek-bina-yapmayın-demis-peki-ya-camlica