Tuesday, May 21, 2013

MEZHEP KAVGALARI ÖZGÜRLÜK DEĞİL, BÖLÜNMEYİ GETİRİR!



AKP rejiminin Suriye'deki mezhep kökenli çatışmalarda yer alması, başka devletleri de kışkırtıp alevleri sağa sola üfürmesi, Türkiye' nin geleceğini belirleyecektir. Alevi Sunni çatışması hızla Türkiye'ye doğru yol alıyor!
Şimdilerde Suriye ve Irak'ta yeniden alevlenen geleneksel mezhep kavgalarının hiç bir toplum veya millete özgürlük getirmeyeceğini 1400 yıllık geçmişe dayanarak idda etmek yerinde olacaktır.
Ali-Ömer-Osman-Ebubekir arasında başgösteren taht kavgalarına dayanan bu hizipleşme 1400 yıldan beri milyonlarca insanın ölümüne yol açtı. Ortadoğu'da Hristiyanların mirasına konarak yayılan Müslümanlık, onların bölünüp hizipleşmesini kopyalamakla kalmadı, üstelik bunu en uç noktaya götürerek, çok adi, tamamıyla kriminal bir ortam yarattı. Ali, Osman, Ömer, Bekir ve diğer Arap aşiret liderleri arasındaki rant kavgalarında sağ çıkan olmadı, bunlar birbirlerini öldürmekle kalmadılar, yığınla insanıda kutsallık adına felaketlere sürüklediler...
Muhamet'in  632 yılında ölümünden sonra, Ebu Bekir halife oldu. Onun zamanında fetihler devam ederek; Bahreyn, Irak’ın bir kısmı ve Suriye’nin bir bölümü fethedildi. Yağma ve talanlarla iştahları açılan Arap kabileleri artık durmak bilmiyorlardı...İslâm'la birlikte Arap Yarımadası'nda otorite olan Vahabi kabilelerin kendi aralarında ki kan davaları, müstakil olarak birbirinden intikam almaları durdurulmuş, önlerine yeni hedefler konulmuştur. Gasp, soygun, içki, kumar, fuhuş, hırsızlık, yetim malı yemek, kan dökme, intikam, yalan, kin, haset, kibir dışında hiç bir iyisi olmayan acımasız Arap kabilelerin önlerine konulan bu yeni hedeflerle, dikkatleri komşu ülkelerin zenginliklerini yağma ve talana çekilmiştir.
Egoist Arap liderlerinin Muhamet'in mirası için başlattıkları kanlı kavgalar biçim değiştirerek devam ediyor...Halifeliğe soyunan Arap liderleri it dalaşında can vermelerine rağmen, ortaçağın karanlığında yaşayan Ortadoğu ve Afrika kabileleri onlarda ''kutsallık'' yaratarak İslam mezheplerini oluşturmuşlardır.
Başlangıçta asalak Bedevi'lerin aktif rol oynadıkları bu rant kavgalarının politik ve askeri stratejileri temelinde şekillenen fraksiyonlar-hizipler ortaçağ karanlığında milyonlarca insanı etkilerine alarak bütün kıtaları sardı. Göçebe Orta Asya Türk'lerinin de zorla bu hiziplere çekilişi, Arap yağma talan ideolojisinin dünyadan izole edilmiş bu türden ilkel boy, soy ve soplara aşılanması, başka halkların İslam adına köleleştirilmelerinin hak olduğu, Bizans ve Pers alanlarındaki zenginliklere zorla el koymanın mübah olduğu, bunun ''Allah'ın Müslümanlara verdiği bir rısk'' olduğunun din iman adına propoganda edilişi, bu mezheplerin çığ gibi büyümesini beraberinde getirdi... Yağma ve talandan pay almaya çalışan ilkel kitleler her zaman bu mezheplerden birine yaslanıyor, Müslümanlık da hızla büyüyerek bölgeye hakimiyetini sağladı.
Bugün Türkiye’de müslümanlaşan yerli halkların eski çöl örf ve adetleri Araplar’dan daha şiddetle savunmaları Arap milliyetçiliğinin ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Müslümanların başı Erdoğan’ın eğer Ali önderliği kabul edilyorsa bende Aleviyim derken neye parmak basıyor? Abbasi döneminde kaleme alınan Buhari, Müslim gibi Ehli-Sünnetin benimsediği hadis kitapları, yine aynı dönemde kurulup, yayılan Hanefi, Şafi , Maliki, Hanbeli gibi mezhepler Arap milliyetçiliğini kitlelere sünnet ve sevap nitelendirmeleriyle yutturmuşlardır.
Hiristiyan ve Jahudi zenginliklerini ele geçirmek için İslam denen yeni bir dinin yaratılması tamamıyla Arap aşiretlerinin savaş stratejisinin ideolojik-politik temelini oluşturdu. İdolojik alanda çoğu yaşlı karısı tarafından geliştirilen bu sistemin kaderi tarihteki benzerlerinden farksız oldu. Muhamet’in ölümünden sonra ganimet gelirlerinin azalması orduda memnuniyetsizlikler ve isyanların başlamasına neden oldu. Osman döneminde yaşanan bu olaylar sonucunda terör faaliyetleri başlamıştır. Ele geçirilen ganimetlerin paylaşım sorunu, mevki ve çıkarlar,taht kavgaları karışıklıklara ve daha fazla yağmalama anlamına gelen fetihlerin durmasına neden olmuştur. Osman iktidar kavgasında öldürüldü. Ali halife seçildi, Osman’ın katilleri iyi örgütlenmişti…Karşı kliğe yaslanan Muaviye ve Ayşe, Ali’nin halifeliğini tanımadılar. Bu resmen politik bir kavgadır, bunun neresi kutsallık içeriyor. Ali Osman kavgası, o dönemin aşiret reisleri arasındaki kavgalar, mafia çetelerinin dalaşmalarından farksızdır. Ayşe’nin önderliğindeki Mekke grubu ile Ali grubu arasında Cemel Savaşı yapılmıştır. Taht için herşeyi göze alan çete liderleri arasında yapılan bu savaşı Ali kazanmıştır. Muaviye’nin başını çektiği Şam grubu ile Ali arasında Sıffin Savaşı yapılmıştır. Hakem Olayı’ndan sonra iktidar kavgaları yoğunlaşmış, daha fazla siyasal gruplar ortaya çıkmıştır. Ali’de hayatını iktidar kavgasında, yağma ve talandan ele geçirilen ganimetlerin paylaşım kavgasında yitirmiştir. O dönemin bütün Arap liderleri bu türden taht kavgalarına bulaşmış ve birbirlerini acımasızca katletmişlerdir.
Sadece haca gitme adı altında örgütlenen ve yıllık Türkiye bütçesinden daha fazla gelir sağlayan İslam hac ticareti göz önüne alındığında Suudi Bedevilerinin ve diğer Arapların kılıççı Ali’ye tapmaları normalin ötesinde olağanüstü derecede önemli ekonomik politik çıkarları öngören çekirdeksel bir işlevdir. Avrıupa’da yaşayan Türklerin hac görevi adına Suudi bedevilerine bıraktığı yıllık haraç ortalama 5.8 milyar Euroyu bulmaktadır. Buna karşılık Türklerin Araplaştırılması için bin bir ad altında faaliyet gösteren İslami örgütler yalnızca Almanya da 11 000 e yakın cami kurup Türkiye’nin avrupadan kovulmasının alt yapısını sağlamaktadırlar.
Konu bu kadar açık iken AKP liderlerinin Suudiler desteğinde, Suriye'ye saldırı planları yapmaları, oraya onbinlerce terörist örgütleyip sokmaları, bu cellatların yağcılığını yapmaları, bedavadan bunlara daha fazla etki alanlarının yaratılmasını sağlayan idolojik politik süreclerde yer almaları bir suçtur.
 
Suriye üzerinden mezhep kavgasına katılan AKP rejimi, ''özgürlük hürriyet'' adına Suudi ve Katar'dan gelen milyarlarların şarhoşluğu ile, Orta doğu'yu kan gölüne çevirecek senaryoların baş aktörü olmak istiyor. Türkiye'de islamın dışında başka dinlere geçenlerin zülme uğradığını bilmeyen yok! 1913 lerde Osmanlı nüfusunun yüzde 36 sını oluşturan Türkiye Hıristiyanlarının kökü getirildi. Bugün Türkiye'de yüzde yüzlük Müslümanlığı savunan AKP rejiminin, Suriye'ye özgürlük getirme yalanlarına kanmak saflıktır. Kendi ülkesinde hiç bir hak hukuk tanımayan Katar, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi en kötü diktatörlüklerin başka ülkelere özgürlük getireceklerine inanmak kadar aptalca bir şey olamaz.
AKP' nin bugün takip ettiği çizginin mezhep - hizip - tarikat - aşiret temelinde oluştuğu ortada olmasına rağmen, çıkar peşindeki bazı kesimlerin takkiyelerine şaşmamak mümkün değil! Türk ırkçılığı ile Arap milliyetçiliği olan islam ideolojisinin karışımından yeni siyasal ideolojisini oluşturan AKP yönetimine göre ''Avrupalılık'' siyasal olgusu fazla özgürlükler içerdiğinden kökten dönüştürülmelidir.
AKP İktidarının, ülkeyi ele geçirerek, devleti kendine göre yeniden tanzim ederek zaman içinde dışa yönelmeyi, komşu ülkelere saldırmayı hedeflediği belli oldu! "Siyasallaştırılmış Teologlar (İmam Hatipliler) devri"dir bu devir. Siyasi teoloji anlayışının, "dinsiz" seküler politika ve politikacılardan daha temiz ve isabetli olduğu (çünkü Allah'la ilişkili olduğu vs.) efsanesi çökmeden yeni hedeflerle  kitlelerin elde tutulması gereklidir..
Türkiye’nin iktidar partisi AKP, yonetiminin 12. yılına girerken laik ve demokratik bir ülkeden bahsetmek abestir. AKP bürokrasiyi kendi kontrolü altına geçirerek Türkiye’nin temel kimliğini değiştirmiştir. Bugün, Avrupa Birliği’ne katılma retoriğine karşın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırıp Müslüman kardeşler, Hamas, Hizbullah gibi karanlık oluşumlarla dostluklar geliştirmiştir. Türkiye’nin bu radikal dönüşümün ardında sadece AKP’nin siyasi makinası değil, 8 büyük cemaat- tarikat - tekkenin de ortak olduğu uluslararası politik İslamın gücü vardır.

Bugün Türkiye’de 164 bin cami var. Yani, her 410 vatandaşa bir cami düşüyor. Din iman adına Türkiye bir beton yığınağına çevrilmektedir. Diyanet İşleri Bakanlığı’nın harcamaları yediye katlanmıştır. Din işleri bakanlığı harcamaları AKP’nin iktidarı sırasında 5.3 katrilyon liraya çıkarılmıştır. Bu bakanlığın bütçesi diğer sekiz bakanlığın toplam bütçesinden daha büyüktür.
Postmodern ümmetçi hareket, bugün muazzam bir güç haline gelmiştir. Medyadan, MİT, ordu ve polis teşkilatına, ticari alanlardan, eğitim kurumlarına kadar inanılmaz örgütsel ağlar oluşturulmuştur. Bu son derece iyi düşünülmüş, iyi hesaplanmış ve büyük bir soğuk kanlılıkla hayata geçirilmiş bir kuşatma stratejisidir. İslam, yeniden bir yayılma taktiği olarak kullanılıp ülke “toplu hipnoza” sokulmuştur.
İslam gibi bir din veya devlet anlayışı, Osmanlı'da olduğu gibi her alanda baskı zulmün alt temellerini oluşturmaya devam ediyor. Osmanlı Devleti bünyesinde sistemli razia hareketleri ile zayıf olan  azınlıkların toplu katledildiklerini görmekteyiz. Aynı şekilde şimdiki politik islamın hızla her alanda dengeleri lehine çevirerek Irkçı tekçi esaslar üzerinde yeniden formasyon kazanarak aynı icraatları devam ettirme azminde olduğunu gözlüyoruz. Asimile devam ediyor, ötekileştirilerek, kendi kimliklerine düşman edilme devam ediyor. Yerli Anadolu halklarının inkar edilmesi, herşeyin İslamist Arap ve Orta Asya göçebelerinin Anadolu'ya ayak basmalarına indekslenmesi hala devam ediyor.
 Toplumdaki olumsuz, adi, kriminal ve kötü eğitim görmüş insanların, parti liderlerinin kendi hazırladıkları dikta listeleri ile öne çıkarılarak adına ‘Büyük Millet Meclisi’ denilen bu oluşumun örgütlenmesi, demokratik ülkelerde asla görülmemiş duyulmamış bir rezalettir. Sınırsız dokunulmazlıklara sahip küfürcü tiplerin TBMM denilen çatı altında büyüklük oynamaları, hiç bir kuruma karşı hesap vermemeleri çağ dışı bir olaydır. Ağızları sokak kabadayılarından farksız. Ana avrat birbirlerine küfür eden çete mensuplarında utanma yok! Seviye tamda cahil cuhul Anadolu gürühuna göre indekslenmiş. Biliyorlar ki geri kalmış toplum ancak küfürden, bağırma ve çağırma, hırsızlık ve işkenceden anlar!

Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

----------------------------------------------------------------------
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan
Sevda Suner
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir
Nizamettin Duran
A. Demir
Melahat Baykara,
ismail çekmez.

Aydin Nizam

Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B
.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel

Turkiye Buyuk Millet Meclisi: Vekillerin ayrıcalıklarının artmasını sağlayan yasanın iptalini istiyorum


http://www.change.org/petitions/turkiye-buyuk-millet-meclisi-vekillerin-ayr%C4%B1cal%C4%B1klar%C4%B1n%C4%B1n-artmas%C4%B1n%C4%B1-sa%C4%9Flayan-yasan%C4%B1n-iptalini-istiyorum#



Monday, May 6, 2013

'Her Türk Asker doğar' ve Askerlikte Anasına binlerce kere küfür edilir!


'Her Türk Anasından Asker doğar'  ve Askerlikte Anasına binlerce kere küfür edilir!
 

''...Asker nöbette intihar etti

Kırklareli’nde 21 yaşındaki Piyade Er Ümit Ünlü, nöbeti sırasında G3 piyade tüfeğini çenesinin altına dayayıp ateşleyerek intihar etti. Bu alanda savaş falan yok!, batı da intihar doğuyu geçtiğine göre Batı da daha fazla küfür edildiği kesin!! Askerde intihar eden askerlerin sayısı her geçen gün artıyor. 2013 yılının ilk üç ayında intihar eden asker sayısı 13′e ulaştı. Her yıl ortalama 100 asker intihar ederken bu intihar oranlarına göre ortalama her 3-4 günde, bir asker intihar ediyor...''
Asker'e küfür etmeyen apoletli otoritesiz görülüyor! Adi, kriminal, sadist ve kültürsüz unsurlardan oluşan subay sınıfının ''askeri eğitim, kutsal vatan görevi'' adına yaptıkları biyolojik işkenceden daha ağır olmasaydı bu kadar asker intihar etmezdi: gencecik insanların bilinçaltına çevrili cinsel işlevlerinin, sistematik şekilde piskolojik işkence derecesinde işlenerek hasta bir toplum yaratılmasının sonuçlarını şimdi her alanda görmekteyiz. Mecliste küfür eden vekil bu noktaya durup dururken gelmedi: daha çocuk yaştan, öğretmenlerinden, polis ve subaylardan küfürden başka bir şey duymayan insanların kendilerinin de birer  küfürbaz olmamaları mümkün değildir.
TBMM' deki küfür ortamı, kazavari, geçici dil sürçmelerini andırmıyor. Kaynağını barbarlıktan alan Türk İslam sentezi diye adlandırılan köhne ideolojinin bu türden belirtilerinin, sistemin bir parçası olan bu alanda da daha net olarak ortaya çıkması doğaldır. Türk ordusu, kominikasyonunu küfürsüz yapamıyor. Her askerin komuntanından duyduğu ilk 'selam', anasını hedefleyen adi bir küfürdür. TC ordusu, disiplin adına, cinsel aşağılamayı temel alan piskolojik baskı yöntemini esas alırken, kullanılan küfürler sanki ordu doktirininin ana temeliymiş gibi hiç bir subay da bu 'kırmızı hattın' dışına çıkmak istemiyor.
İşkenceci subay takımı metotlarını terketmeye yanaşmadığı gibi, kendini maskelemek için dinci kılıklara giriyor. Halkın kanını emen parazitler binlerce askerin intihara sürüklenmesini herzamanki gibi papağanvari propogandalarla, “... vatan şehitliği, peygamber ocağı ve benzeri, ilkel ruhları okşayan kavramlarla örtüştürerek yapay bir kutsallık oluşturmaya çalışıyorlar.
Toplumdaki olumsuz, adi, kriminal ve kötü eğitim görmüş insanların, parti liderlerinin kendi hazırladıkları dikta listeleri ile öne çıkarılarak adına ‘Büyük Millet Meclisi’ denilen bu oluşumun örgütlenmesi, demokratik ülkelerde asla görülmemiş duyulmamış bir rezalettir. Sınırsız dokunulmazlıklara sahip küfürcü tiplerin TBMM denilen çatı altında büyüklük oynamaları, hiç bir kuruma karşı hesap vermemeleri çağ dışı bir olaydır. Ağızları sokak kabadayılarından farksız. Ana avrat birbirlerine küfür eden çete mensuplarında utanma yok! Seviye tamda cahil cuhul Anadolu gürühuna göre indekslenmiş. Biliyorlar ki geri kalmış toplum ancak küfürden, bağırma ve çağırmadan, işkenceden anlar! Meclisteki bu bağırma çağırma adi bir sokak kabadayısının piskolojik durumunu yansıtıyor. Bu halleriyle, bu parti yöneticileri yeni uyanmaya başlıyan Arap halklarının gerisine düşüyorlar. Parti liderlerine ruhunu-şeytana satan; emret kölenim imzasıdır, bireysel çıkarları için acımasızca yöntemleri, siyasal çatışmaları yürüten bu ilkel tiplerin her zaman çoğunluk sağladığı, çeteleşmenin doğal bir yol olarak benimsendiği bu yapıya ‘büyük millet’, ‘büyük meclis’ gibi yakıştırmaların yapılması saçmadır. Kendilerini en yüksek, en büyük diye lanse edenlerin oluşturdukları TBMM, esasen belirli kliklerin sistemli dayatmacılığının bir ürünüdür.

ANADOLU ERKEKLERİNİN KÜFÜRE  ''ANA'' dan BAŞLAMALARI!
Bilindiği gibi Ana veya Anne kelimeleri Türkçe kökenli değildir. Sonu "a" ya da "e" ile biten kelimeler Türkçe değildir. Bunlar Hint Avrupa dillerinden vaya Arap'lardan devr alınmışlardır. Bazı örneklerle:  "Abluka" kelimesini gündelik hayatta bazen kullanırız. Kelimenin kökeni İtalyancaya dayanıp orijinali "a blocco" ( bir şehrin deniz yolunu kesecek biçimde çevirmek)dur.
"Anadolu" kulağımızaa en hoş gelen kelimelerden biri, çoğu insan ''anaların bol olduğu bir diyar'' olarak anlıyor. Oysa manası bambaşka. Anadolu kelimesi Yunanca kökenli Anatolia'dan gelip doğu yönü, doğudaki ülke manasındadır.
 "Pırlanta" kelimesi aslen İtalyanca'dan dilimize geçmiş olup İtalyancadaki haliyle kelimenin aslı Brillanta'dır.
" Çete" kelimesi aslen Arnavutça olup Arnavutların silahlı eşkıyalara taktığı isimdir. harik(a) : Arapça "karıştıran/harekete geçiren" anlamındadır.

Kafa: Rumca,  Kεφάλι (Kefâli) veya Κέφαλος (Kêfalos).Kahkaha: Rumca, Kαγχασμός (Kaghasmôs).Paçavra: Πατσαβουρα (Paçavura), Panorama: Πανόραμα (Panôrama). Παν (Pan): Her, bütün, tüm-Oραμα (Orama): Ufuk. Bütün, topyekûn ufuk,  Papatya: Παπαδια (Papadia). Παπας (Papas): Papaz. Παπαδια (Papadia): Papaz’ın karısı. Bir tür çiçek. Türkçe’ye bir yanlış anlama sonucu girmiş olan bir kelimedir. Pırasa: Πρασα (Prasa). Πρασινα (Prasina): Yeşil kelimesinden mülhem. Bir tür bitki (sebze),
Politika
: Πολιτική (Politikî). Πoλı (Pôli): Şehir-Θεκα (Theka): Korunak. Şehri sarıp sarmalayan, dört duvar içine alan. Anlam genişlemesiyle, siyâset,

Kundura: Κουντουρα (Ku-n-dura). Tiyatrolarda, oyun sırasında ayağa giyilen özel bir ayakkabı türü, tahtadan yapılan ayakkabı. Anlam genişlemesiyle pabuç, ayakkabı, Lahana: Λάχανο (Lâhano). Bir tür sebze, Lamba: Λαμπα (La-m-ba). Parlayan, ışık veren, ışık saçan. Λαμψις (Lampsis): Parlayış, aydınlık kökünden. Yunanca, “Kurt” anlamına gelen “Λύκος" (Lîkos) kelimesi de, "parlamak, aydınlatmak” anlamındaki “λαμπω"dan (labo) evrilmiştir,
Madalya
: Μέταλλιο (Mêtalio). Mâden’den mütevellit, mâdenî olan. Fransızca’ya “Médaille” (Mêday) olarak geçmiş, oradan da Türkçe’ye girmiştir,

Efe: Rumca, Έφηβος (Êfivos). Yiğit, delikanlı. 
Falaka
: Φαλαγγος (Falagos). Kalın sopa. Yunanca’dan Arapça’ya oradan da Türkçe’ye geçmiştir. Fire: Φύρα (Fîra). Azalma, eksilme.
Fiske
: Φούσκα (Fûska). Şişik, kabarık. Funda: Φουντα (Fu-n-da). Püskül, tepelik anlamlarında.
Galata
: Γαλατας (Ğalatas). Sütçü. İstanbul’un en eski semtlerinden birinin ismi.  Gübre: Κοπρος (Kopros). Dışkı, Gaita.
Müze
: Μουσεïο (Musio). Güzel sanatların dokuz perisinden biri olan Μουσα (Musa) kökünden

Harita: Χάρτης (Hârtis). Hülya (Hulya): Χολή (Holî). Safra. Mâl-i Hülya: 4 unsur (kan, safra, balgam, aşk). Yunanca’dan Arapça’ya oradan da Türkçe’ye geçmiştir. Hayal, rüyâ anlamlarında da kullanılmaktadır. Mütareke : (terk kökünden) karşılıklı terketme, karşılıklı silah bırakma, kitabe : yazıt, şemsiye : (şems=güneş kökünden)güneşten koruyucu, ( Arap coğrafyasında ancak "güneşten korunmak"ihtiyacı olabileceği için ),  Pizza kelimesi, Arapçadaki z/d harflerinin birbiri yerine geçebildiği örneklerden biri olarak : Pidda kelimesinin karşılığı ve Türkçede kullanılan 'Pide' kelimesinin de orijinalidir.
Hegemonya
: Hγεμονία (İgemonîa). Egemenlik. Hâkimiyet.
şur"a : danışma kurulu, istişare : karşılıklı görüş/fikir alışverişi/danışma. Rumcadan gelen:

çene: Γενις (Genis / Yenis) veya Γναθος (Gnathos). Çene, Altçene. Delta: Δέλτα (Dêlta). Üçgen biçiminde olan. Akarsuların denize döküldükleri yerlerde oluşan alüvyondan zengin coğrafî yapı. Coğ. Ter.  Diaspora: Διασπορά (Δiasporâ). Δια (Dia): Den, ile, için, dolayı, baştan aşağı-Σπόρος (Spôros): Tohum. Sağa sola dağılmış tohumlar anlamında. Anavatan’ın dışında yaşayan ve aynı milletten olan insan topluluğu. Örn: Diaspora Ermenileri. Diploma: Δίπλωμα (Dîploma). İkiye katlama, kıvırma, bükme. İkiye katlanmış olan anlamında, Anlam genişlemesiyle Şahadetnâme, ehliyet belgesi. Dogma: Δόγμα (Dôgma). Değişmez kanı, Nass, İnak / İnag. Felsefe ter. Drama: Δράμα (Drâma). Aslen eylem anlamına gelmekte olup bir tiyatro türünü ifâde eder. Izgara: Σχάρα (Skâra). Yara kabuğu (skar) anlamında da kullanılır, İskele: Σκάλα (Skâla). Aynı zamanda merdiven mânâsına da gelir, Karavana: Χαριβανός (Harivanôs). Büyük yemek kabı, Karizma: Χάρισμα (Hârisma). Bahşiş, hediye, Allah vergisi. Χάρις (Hâris): Letâfet, nezâket, hüner, iyilik, hidâyet, lütûf, nimet, af, hatır, şükr. Bu kelimeden türetilmiştir, Kestâne: Kάστανο (Kâstano), Kırtasiye: Χαρτες (Hartes). Kâğıt kelimesinden türetilmiştir, Kilometre: Xιλιόμετρο (Hiliômetro). Χιλιός (Hiliôs): Bin-Μετρο (Metro): Metre. Bin metre, Kirve: Κύριος (Kîrios). Bay, bey, efendi, beyefendi. Anlam genişlemesiyle, Sünnet törenlerinde, çocuğun “mânevî baba”lığını yapan ve kimi zaman da bütün masraflarını üstlenen kişi mânâsına. Bir diğer sava göre ise, kelime, Yezidîler (Ezidîler) tarfından kullanılan, “Khirfê” sözcüğünden gelmektedir. Bu sözcük de aşağı yukarı aynı anlamda kullanılmaktadır, Mağara: Μεγαρον (Megaron). Oda, Ev, oturulan mekân. Anlam genişlemesiyle, in, büyük oyuk, büyük kovuk mânâlarını yüklenmiştir, Makina: Μεχος (Mehos): Araç,

''Anadolu'', cahillik nedeniyle talafuzda zorlanan ilkel kitlelerin, ''Anatolia'', Ana-Tolia' yı söyleyememelerinden türeyen sahte bir ad'dır. Göçebe barbar kitlelerin Anatolia'ya akınları, akabinde uygarlığı yakıp yıkmaları, sadece yerleşim alanlarının adlarının çarpıtılması, yanlış söylenmesi ile sınırlanmadı. Türkiye'de isimlerin,yaklaşık % 84" ünün Türkçe olmamasına rağmen, hafıza kaybına uğrayan kitlelerin bunların kökenini oluşturan uygarlıklardan öcü gibi kaçmaları, bilinçaltlarında taşıdıkları ''ana, anne'',ye yönelik negatiflik, kendilerinden olmayana duydukları piskolojik vurgunun bir ifadesidir. ''ana'' küfürleri ile kinli ruhları rahatlatmanın yöntemini bulan pirimitif gürhlar, bunu kültürlerinin de  belirgin bir hattı haline getirmişlerdir. Dünya da hiç bir toplumda Türkler'deki kadar Ana' yı hedefleyen bu kadar küfür görülmemiştir. Hiç bir Alman, başka bir Alman'a kızdığında onun Ana'sına göndermede bulunmaz. Avrupa toplumlarında başkasının Annesine küfür edilmez, böyle bir kültür burada yoktur. Türklerin devr aldıkları bu küfür kültürü esasen Bizansların son dönemlerinde ki dönemin bir mirasıdır. Bu küfürbaz kültürü başlatanlar tabii ki din değiştirip Müslüman olan Rumlar' dan kalmadır.  '' Ana'' buranın yerlisidir, Baba ise Orta Asya'dan gelmiştir ve o hedeflenmez. Asker doğan Türk, ekmeğini yediği, suyunu içtiği Anadolu' nun 'Ana'sına' küfürü de doğuştan almış gibidir...


ORDU:

Türk ordusunda askerlik yapan her genç, hayatında duymadığı küfürleri, burada sözde şanlı, kahraman, sırtı yere gelmez apoletlilerden duyar! Eline kamçı alan her lümpen subay, ilk olarak, sözde ''vatan görevi'' yapmaya gelmiş garibanların bütün sülalesini düzme seremonisi ile ''eğitime'' başlar...Düyada, küfür etmede rekor kıran Türk ordusunun dinciler tarafından kapitüle ediliş biçimi, kendi halkına karşı aslan kesilen bu köhne gücün kofluğunu gözler önüne serdi. Askere giden yoksul gençlerin beyinlerini zorla yıkayarak, işkence ve zulümle sözde resmi Kemalist ideolojiyi savunma adına, ırkçı dinci Türk-İslam sentezini aşılamada etmediğini bırakmayan ordu liderliği, sarıklı türbanlı tarikatçıların önünde pısırıkça diz çöktü. Generallerin hemen hemen hepsi pişmanlık getiriyor, başkalarına terörle dayattıklarının arkasında durmak yerine, kendilerinin de ne kadar İslamcı olduklarını ispatlamak için, saltanatlarını korumak için vede yağma ve talandan pay almak için bukalemun gibi renk değiştirmeye devam ediyorlar.
Varlığı tamamıyla dışa indeksli 1 milyonluk resmi ordu, içi boş, çeşitli menfaat şebekelerinin at oynatığı yabancı güçlerin elinde eskimiş bir oyuncaktan başka bir durum arzetmiyor.
Kürt, Ermeni veya bir Rum(dikkat edilirse bu milletler Anadolunun kadim halklarını temsil ederler) gördüğü zaman şaha kalkan, ama sarıklı  kabadayı çetelerini görünce hemen saf değitirerek, arap devletlerinin dönek subayları gibi aşağılık bir manzara yaratan bu ordu, savunma değil, yeniçeriden kalan o mirasın devamı derdindedir.
 

AKP:
AKP, kendisinden öncekiler gibi işkence olaylarının faillerini koruyor. Türkiye’de güvenlik güçleri tarafından yapılan işkence, kötü muamele ve öldürme olaylarının dokunulmazlık zırhı altında devam ettiği açık bir biçimde ortada duruyor. Türk ordusu ve polisini, eğitim ve öğretimin her alanını avucunda tutan AKP kabadayılarının, küfürü devlet organlarında yasaklamaları için yeni bir anayasa yapmalarına gerek yokken,  bu noktada da öncüllerine sadık kalıyorlar.
Emniyet teşkilatının yasal kadrosu 230.928 kişiyi buluyor.1994 yılı rakamlarına göre fiili kadro 146.303 kişi olarak belirtilirken, münhal kadro miktarı 24.625 kişiye ulaşıyor. Bu kadroları yöneten "çekirdek" giderek özel eğitim veren akademilerde yetiştiriliyor. Kendisi de bir mafia elemanı olan eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, bu görev tanımını, ""Özel eğitim" normları ekseninde belirginlik kazanan polislik bilinci, ordunun "cumhuriyetin yılmaz bekçiliği"" diye ifade etmişti. Ana yöntem aynı kaldı: İşkence.  Türkiye'de; tekelli polis devletinin otoriter hızının en saldırgan yöntemlerinden biri  işkencedir. AKP döneminde toplam 7.394 işkence olayı belirlenmiştir. Mağdurlarının herhangi bir açıklama ve başvuruda bulunmadığı işkenceler bu sayının dışındadır. Bu işkencelerin ağırlıklı olarak polis merkezlerinde yapıldığı biliniyor. AKP' nin sorumlu olduğu devlet görevlileri tarafından yapılan insan hakları ihlallerini, tarafsız ve etkin bir biçimde soruşturabilecek bağımsız bir kurum olmadığı  için ve güvenlik güçleri tarafından işlenen insan hakları ihlalleri için merkezi bir veri toplama sistemi bulunmadığı için, kanunsuzluk artarak devam ediyor.
AKP' nin gücünü oluşturan Türk yargısına, polis ve askerine, özellikle 12 Eylül askeri darbesinden bu yana sadece toplumun en kötü ahlaksız unsurları, işkenceci sadist unsurlar, ırkçılar ve İslamcılar alındı. OHAL, Sıkıyönetim ve DGM mahkemeleri dönemlerinden miras alınan, resmi olmayan gözaltılar sırasında, gösteriler sırasında ve sonrasında, hapishanelerde ve hapishane nakilleri sırasında işkence ve kötü muamele uygulaması tabi ki devam edecektir. Devam eden, işkence altında alındığı ortada olan ifadelerin asıl kanıt unsurunu oluşturduğu davalar ve mahkemelerin bu tür kanıtları kabul edilebilir sayması, AKP tarafından devam ettiriliyor.
Seviyesi düşük, marijinal kalmış, kendini ifadeden aciz ipsiz sapsızlara polis üniforması giydirildiğinde olacak budur. AKP döneminde islamcı kesilen sadist polisin eline düşen bir vatandaşın piskolojik alanda gördüğü işkence cuntacılarınkinden az değildir. Allah düşürmesin düştünmü adamı ya sakat yada astı kendini yok camdan attı, yok çok alkollu idi'' derler. Dünyanın en adi katil, rüşvetçi, ahlaksız zalim işkencecilerinden oluşan bu devasa polis gücü AKP döneminde daha da kuvvetlendi. Türkiye' de Polis'e düşen bir insan hayatının en kötü dönemini geçirmeye mecburdur. TC poliisinin suçsuz insanları rencide derecesi dünyada üniktir. İslamcı kesilen bu soytarı sürüsünün küfürlerinde azalma değil artma görülüyor.
CHP:
Askeri diktaları altan alta destekleyen ırkçı islamcı CHP’nin kendi kimliğine dönüşü ya da boyanın dökülüp altta ki gerçeklerin ortaya çıkmış olmasıdır. CHP, Almanya ordusundan daha büyük bir kapasiteye (98.000 dinci asker)sahip olan İmam-hacı-hoca ordusunu (diyaneti) destekliyor, zorunlu din dersleri denilen islamcı ideolojik çalışmaların arkasında duruyor, türban va çarşaf reklamını yaparak kadınların köleliğe sürüklenmeleri prosesini hızlandırmaktan da geri kalmıyor... Bu haliyle CHP, ana hatlarıyla, Arap memleketlerinde faaliyet gösteren yobaz partilerden önemli bir farklılık göstermiyor.
CHP İttihat terakkinin devamıdır. Ermeni, Süryani soykırımı, Rum soykırımını ve Anadoludaki diğer yerli hakların yokedilmesi sürecini ilerleten bir akımın devamıdır: 1880 lerden beri başlatılan temizlik hareketlerini yöneten bir partinin mirasçısıdır.
Soykırıma uğradığı halde sürgündeki milyonlarca insanı bu soykırımı hak etmiş gibi göstererek, ortada bir isyan ya da ‘terörizm’ varmış gibi havalar yaratıp, yeni soykırımlara zemin hazırlayan neo diktacı CHP zamanını tamamlamıştır.


Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

----------------------------------------------------------------------
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Sevda Suner
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir
A. Demir
Melahat Baykara,
ismail çekmez.

Aydin Nizam

Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman Bahar
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel